Iradesi çelikle dövülmüş olmalıydı bu kadının. Boynuna nereden bulduğunu bilmediği fuları dolamış kızıl saçlı kadının güneşi kıskandıracak bir tebessümle geri dönmesinin ve son derece sakin, kontrollü halinin başka bir açıklamasını bulamıyordu Yavuz.
Melek gitmemişti. Beklediği gibi paramparça olmuş bir hali de yoktu. Güleryüzüyle konuk ekiptekilerle, özellikle de Cavalli ile konuşup tercüme etmeye devam ediyor, kardeşleri ve Mehnet'le şakalaşıp gülüyordu. O kadar mutlu ve keyifli görünüyordu ki Yavuz şizofren olduğundan ve boş sınıfta aralarında geçenlerin hayal ürünü olduğundan şüphe etmeye başlamıştı.
Şirkete geçtiklerinde sözleşme için masaya oturtulmuştu. Yavuz karısının tavrının orada da aynı şekilde devam ettiğini görünce gerilmeye başlamasına engel olamadı. Bu kadın cidden hiç mi umursamıyordu artık onu ?
Boş sınıfta resmen kendine ait bir mal , bir köle gibi bir nevi damgalayıp aşağılamış, aldattığını söyleyip, üstüne bunu tekrarlayacağını yüzüne vurmuş, hatta ucuz bir kiralık kadınmış gibi konuşmuştu. Çoktan o gururlu ve inatçı benliğinin kırılıp, unufak olması ve acı çekerek kendini odasına kapatması gerekmiyor muydu ? Tam tersine kızıl vakur ve gururlu insanüstü varlık gibi oturmuş, zerafeti ve seçkin tavırları ile baskın karizmatik bir etki alanı yayıyordu.
Yavuz içindeki iblisleri ile elele verip, karısını en uç noktaya kadar zorlamak arzusu ile yanarak ipleri ele almaya karar vermişti. Sözleşme ile ilgili sadece kendisi konuşmaya başlayıp, sözü kimseye vermeyeceğini baskın duruşu ve buyurgan bakışları ile ilan etmişti. Amacı ona görünmez adam muamelesi yapıp umursamayan karısının kendine bakmak ve muhatap olmak zorunda kalmasıydı .
Ancak Melek'in ne gözlerinde ne de yüz ifadesiyle beden dilinde ona bakıp, dinlerken ufacık bir his kırıntısı bile yoktu ama Cavalli ile avukatının sözlerini dinkerken o ifadesiz yüzünü, bomboş ruhsuz gözlerini sıcak ve mutlu bir ışıltı kaplıyor, tercümesini iletmek için kendine yeniden baktığında ise duvar gibi kayıtsız ve soğuk ifadesine geri dönüyordu.
Imzalar atılıp, Cavalli ve ekibi akşamki kutlama yemeğine dek dinlenmek için otele gitmek üzere şirketten ayrılana kadar Yavuz sabretmişti. Aylın italyan ekip uzaklaşınca Melek'i pas geçip, sevinçle Yavuz'a ve kardeşlerine bakmıştı.
" Nihayet bitti. Hallettik ya. Inanamıyorum. Hepimize geçmiş olsun. Güzel bir kutlamayı hak ettik akşama. Ben de gidip dinleneyim de enerji toplayayım. Akşama mekana geçince görüşürüz. Sekizdeydi değil mi yemek ? Neredeydi rezervasyon bu arada ?"
" Ben otele gelir seni alırım. Birlikte gideriz."
Yavuz bombayı patlamıştı. Gülümseyerek kadına bakıyordu. Mirza ve Reha taş kesinmişlerdi bu densizlik ve küstahlık karşısında. Aylın istemsizce Melek'e bakmıştı. Karısına karşı bu kadar açık bir tavrı böylesine rahatlıkla sergileyen bir erkeği hiç görmemişti. Melek'in bu kadar aşağılayıcı bir harekete olay çıkartıp ikisine de saldırsa hakkıydı ama kızıl hiç umursamıyor gibiydi.
" Reha ben eve dönüyorum. Gidiyorsan seninle geleyim mi ?" demişti Melek hatta.
Sanki konuşmayı duymamış gibi sakin hali tuhaftı doğrusu. Oysa dikkatli baksalardı Melek'in toplantı odasına girmeden önce birkaç sakinleştiriciyi daha hızla çıkartıp susuz yuttuğunu bilirlerdi. Bugün leblebi gibi kullanmak ihtiyacı duyduğu minik hapları kızı duble uyurgezer hale sokmuştu.
Reha diğerleri gibi kel alaka tepkisine afallamıştı ama orada durup kardeş katili olmak yerine fırsata balıklama atlamıştı.
" Evet evet gidiyorum ben de eve. Hadi gidelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Kalp
Lãng mạn"Mecbur kaldım. Ben kabul etseydim abimle evlenecektin ama o zaten evli ve eşi hamile. Ikisi de buna dayanamazdı. Evet demeseydim erkek kardeşim mecbur kalacaktı ama deli gibi sevdigi bir kızla nişanlı. Olur demeseydim kız kardeşimi abinle kaçtı di...