Melek duş alıp salona indiğinde yanan odunların çıtırdayan seslerini duydu. Yumuşak bir odun alevi salonu kızıl, turuncu ve altın rengi aydınlık verirken rahatlatıcı bir sıcaklık yayılmıştı. Sırtı kapıya dönük Yavuz şöminede yanan ateşi karıştırıp harlıyordu.
Melek şöminenin önüne çekilmiş beyaz deri kaplı kocaman kanepenin önündeki sehpaya dizilmiş tabaklardaki lezzetli atıştırmalıkları, dikdörtgen tahta tablanın üzerindeki çeşitli peynirleri, üzüm salkımlarını ve grissinileri fark etmişti. En köşedeki iki kadehi ve şarap şişesini de görmüştü. Yavuz kapıda dikilen kızılı görünce gülümsemişti.
" Ev serinlemişti. Şömineyi kullanmanın tam zamanıydı bence. Gelsene buraya "
Melek gülümseyerek kanepeye yaklaşmıştı. "Konsepte uygun yiyecekler de eksik kalmasın demişsin ."
" Bir şeyi yapıyorsam eksiksiz olmasını isterim."
" Bunca şeyi ne ara hazırladın peki?"
" Sen yukarıda kırklanırken."
Yavuz gülerek şarap şişesini açmış, kadehlere doldurmaya başlamıştı.
" Senin yüzünden o kadar uzun süre kaldım banyoda. Saçlarımın arasında kalan yaprakları temizlemek ne kadar uğraştırıyor haberin var mı? "
" Marul kafa olan sensin."
" Aman ne yaratıcı bir isim ! Ilk defa duyuyorum." diyen Melek gözlerini devirmişti.
" Yaratıcı isim istiyorsan çok Melek."
" Ne gibi ? Hiç duymadığım bir tane bul da göreyim. "
Yavuz kıza doğru dönüp saçlarını incelerken Melek de ona doğru dönüp oturmuştu.
" Hımm bir düşüneyim. Bu bonus kafaya ne diyebilirim?"
" Bonus kafa! Cidden mi ?"
" Bir dur be kızım. Düşünüyorum. Hımm...Ne olabilir, ne olabilir?"
" Boşuna uğraşma aklına gelecek herşey söylendi."
" Ruğa laktuka" diyen Yavuz sırıtmıştı. " Söylenmiş miydi ?"
" Ne ki o ? Bana bak çaktırmadan küfür filan mı ediyorsun yoksa sen?"
Yavuz kahkahayı basmıştı. " Kızıl marul dedim. Daha önce denmiş olabilir ama bu dilde söylenmemiştir. Yani teknik olarak ilk defa söylendi."
" Hangi dil bu ? Uydurukça mı?"
" Esperanto zır cahil kadın. Bütün dillerin ortak dili. Sana her dilde kızıl marul dedim."
" Esperanto nerden biliyorsun ki sen? "
" Mirza ile üniversitede Izmir'de kalırken boş beleş saçmalıklarla uğraşıyorduk. Kimsenin anlamayacağı şifreli bir dilimiz olsun dedik. Esperantoyu seçmiştik eğlencesine. Internet filan baktık biraz. Birkaç kelime hepsi o. Uğraşasımız gelmedi."
" Yani kimie konuşacaksınız ki zaten ? Kimse konuşmuyor ki."
" Bir italyanca değil tabi. Söyleyince havalı olmuyor."
" Dalga geçme Yavuz ya."
" Geçmiyorum. Cidden çok havalıydın. Bir anda ortaya çıkıp sular seller gibi italyanca konuştun Melek. Yalan yok gene şaşırttın beni. Matruşka bebek gibi sürprizin bitmiyor bir türlü. Kafanı kızdıran olursa rahatlıkla pataklarsın bir. Iki, iyi nişancısın. Tak diye vurdun hayvanı elin titremedi. Üç, veteriner diye aldım master şef çıktın. Dört, italyan gibi italyanca konuşuyorsun. Daha sayayım mı ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Kalp
Romansa"Mecbur kaldım. Ben kabul etseydim abimle evlenecektin ama o zaten evli ve eşi hamile. Ikisi de buna dayanamazdı. Evet demeseydim erkek kardeşim mecbur kalacaktı ama deli gibi sevdigi bir kızla nişanlı. Olur demeseydim kız kardeşimi abinle kaçtı di...