" Bugün düğün alışverişine gidilecek Yavuz. Şirkete gitme."
Gülizar sultanın sözleri kahvaltı masasındaki havayı aniden değiştirmişti. Yavuz sırf babannesinin hatırı için oturduğu masada kaskatı kesilmişti. Tabağına konan böreği didiklediği çatalı sert bir tavırla kenara fırlatır gibi attı .
" Ne düğünü? Düğün müğün yok."
Gülizar sultan torununun sert çıkışına aldırmamıştı bile.
" Kızı isterken konuşuldu ya haftaya cuma günü düğün olacak diye. Iki gün sonrası cuma. Perşembe kına yapılacak, cuma da düğün."
" Hayır yapılmayacak. Unutun kına, düğün filan. Mecburiyetten evleniyorum ben. Bir de kutlama mı yapacağım. Bir nikah yeter de artar bile. Gerisine hayatta katılmam."
Galip ağa çay bardağını sert bir şekilde tabağına bırakmıştı.
" Yavuz sen benim oğlumsun. Mirza'dan sonra aşiretlerimizin bir ağası da sensin. Evleneceğin kız Agit ağanın kızı. Kuru nikahla olmaz. Ne bize, ne onların aşiretine de ismine de yakışmaz."
Yavuz öfkeyle ayağa kalkmıştı.
" Umurumda değil. Bana ne. Yakışmazsa yakışmasın. Boyunduruk bana bu evlilik, pranga. Ölüyorum ben sizin yüzünüzden. Nefes alamıyorum. Mecbur evet dedim ama zorlamayın. Yemin ederim çeker giderim nikah olmadan kim ölmüş kim kalmış umurumda olmaz. Zorlamayın beni daha fazla."
Gazap topu gibi dış kapıya gitmişti. Galip ağa onunkine aşık atan öfke ve tükenen sabrıyla bağırdı.
" Yavuz çabuk dön geri. Otur şuraya konuşma bitmedi."
" Bitti. Gelme üstüne. Çok istiyorsan kına, düğün karının üstüne sen kuma al o kızı da şanına yakışır kutlamalar yap."
Masadaki herkes, mutfakta çalışanlar haddini katbekat aşan sözleri duyup, korku ve utançla buz kesmişlerdi. Galip ağa delirmiş halde ayağa fırlamıştı. Yaşı ilerlese de boğa gibi güçlüydü ve Yavuz kadar babayiğit birini bile bir temiz döverdi. Hele de bu terbiyesizliğinden sonra evlat katili bile olacak kadar gözü dönmüştü.
" Gel lan buraya puşt herif. Iyice edep terbiye yoksunu oldun sen bok herif. Aldın ele girdin yola. Senin ağzını burnunu kırıp, şu avluya görmeyen Galip ağanın yedi düvel gelip mezarına işesin lan. Koca herif olana dek büyütmüşüz seni adam edememişiz."
Mirza ayağa fırlayıp cinnet geçiren babasının önüne geçmiş Yavuza erişemesin diye tutmaya çalışıyordu. Zümra korkudan bembeyaz kesilmiş, eli korumak ister gibi karnına gitmişti. Ceylan korkuyla Reha abisinin koluna yapışmışken Dila sultan üzüntüyle kalkıp kapıdaki oğluna baktı.
Yavuz'u durduran belki annesinin gözlerindeki derin üzüntü, hayalkırıklığı ve kırgınlık olmuştu. Belki de Gülizar sultanın nokta koyan sözleri.
" Git burdan aklın başına gelene kadar ne fışkı yiyorsan ye Yavuz. O alışverişe götüreceğiz gelin kızımızı. Kına da düğün de olacak. Ha çekip gideceksen ne ölüme ne dirime gel çocuk. Sen atana, anana o lafları dedin de ben duydum ya bu kulaklarımla hakkım da sana haram zıkkım olsun. De hayde git, yıkıl gözümün önünden. Nikaha imza atmaya gelirsin artık. Yok gelmezsen bana da, anana babana da, kardaslarına da ölüsün ondan kelli."
Gülizar sultan ültimatomunu ferman bildirir gibi sayıp, masadan kalkmış, odasına gitmişti. Hemen ardından dış kapının sesi geldi. Ardından da arabanın uzaklaşan sesine karışan acı lastik sesleri.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Kalp
Romansa"Mecbur kaldım. Ben kabul etseydim abimle evlenecektin ama o zaten evli ve eşi hamile. Ikisi de buna dayanamazdı. Evet demeseydim erkek kardeşim mecbur kalacaktı ama deli gibi sevdigi bir kızla nişanlı. Olur demeseydim kız kardeşimi abinle kaçtı di...