Bölüm 112: Neye niyet neye kısmet

4.9K 324 26
                                    


Aşk neye benzer sorusu çok seçenekli bir sınavda sorulsa işaretlenen her şık doğru kabul edileceğinden sınav ölçme ve değerlendirmeye tabi tutulunca bilimsel açıdan testin güvenirliliği ve tutarlılığı  şaibeli kabul edilebilirdi. Açık uçlu sorulsa sonsuz çeşitlilikte metafor, oksimoron ve isim tamlaması üzerine çeşitli sıfat boca edilerek birbirine benzer ve tezat o kadar çok kombinasyon çıkardı ki Pi sayısı şifresi halt yemiş denilirdi. 

Açık büfe servis edilse damak tadı devreye girerdi. Aynı malzemelerle farklı yemekler pişirilecek kadar zengin tarif seçeneklerine sahipti aşk. İçecek olsa çarpma seviyesi ve alkol derecesi farklı, aromaları değişik, ısıları çeşitli bilindik yerel bir içecek, egzotik bir kokteyl, içimi sert bir içki veya şifalı bir karışım şeklinde tercih edilebilirdi.

Rengine uygun kıyafet dikilse pastel pembe, vanilya beyazı, bebe mavisi veya yavruağzı gibi romansa davet eden bir vals de çalabilirdi aşkın orkestrası, koyu ve iddialı bir opal  siyahı, çarpıcı bir yakut kırmızısı, en parlak akrilik kristal elmas sarısı gibi tutkunun tangosuyla kanınızı ateşe de verebilirdi Göz kamaştırıcı bir fuşya pembesi, neon rhinestone kristalinin parlak yeşili veya engin derinlikte azur mavisi ile hayat bulmuş çigan müziği gibi ruhunuzu ve kalbinizi gezgin bir çingene gibi çılgınca dans da ettirebilirdi. Bazen dinlendirici zen beyazı, huzur veren bir sakura çiçeği pembesi , taze çekilmiş çekirdek kahvenin tatlı kahverengisi gibi dingin bir klasik müzik ziyafeti çekerdi. 

Binlerce şeye benzetilebilirdi. Melek kalbinin delice çarpan ritmiyle hangi dansa kalktığını, ruhunun hangi tonda mücevherle bezenmiş giysiyi kuşandığını, kanına hangi aromanın karıştığını bilmiyordu ama kalbinin his kokteylinden yapılma saatli bir bomba gibi geriye sayımı bitmek üzereyken patlamasına ramak kaldığını net olarak hissedebiliyordu. Gerçekten yapacak mıydı Yavuz ? Gidecek miydi ? 

" Beni bağlayan bir şey yok. Daha fazla ortalığı sikip atmadan el atmak lazım. Meydanı boş buldu. Ayarını çekmek lazım. " demişti.

Kalbi bir türlü sakinleşmiyor,  o odada duyduklarından beridir roket hızıyla ulaştığı en üst seviyedeki ritimle çarpıntıya sıkışıp kalmaktan kurtulamıyordu. Kalbi, ruhu kanlı ve vahşi bir cenk alanına dönmüş benliğinin dipsiz kabında hiç yavaşlamayan, aksine hızı sürekli artan bir mikserde sos karışımı gibi  hızla çırpılmaya devam ediyordu. Ölüm haberini aldığı anda korkunun buz gibi sürüngen hükümdarlığının sürdüğü ıssız ve çorak bir ülkeye dönmüş varlığına Yavuz'un dediklerini gizlice dinlediğinden ve kararını duyduğundan beri   zift gibi yapışkan, kopkoyu bir sis çöreklenmişti. Uğursuz adım sesleriyle  ıstırap ve umutsuzluğun askerleri hayat damarlarını keskin kılıçlarıyla hasat ederek ilerlerken yaydıkları çaresizlik emilip topraklarından dallarına zehirli dikenlerle kaplı sarmaşık yılanlarını salmıştı. Eski, tanıdık ölümün kof ve ağır  küf kokulu nefesini solur olmuştu ciğerleri.

" Dur diyecek adam mı kaldı karşısında ? Baba ocağını, aşiretlerinizin başını boş bırakıp, tümden İstanbul'a yerleştiniz. Bizim devir geçiyor. Yavaştan yerimizi bırakıp kenara çekilmeye başlayacak yaşa geldik ama kim kaldı yanımızda ? 

Civan, kara toprağın altına girmiştir. Hala kim vurdu da ormanlık alana cesedini attı gitti, belli değildir. Siyabend ve Berzan ağalar tee o dönem topraktı, aşiretlerinin köyleriydi o çakal herifin avukatına he deyip de sattılar. Osman ağanın oğlu Serkan zati heç girmedi , kenarda durduydu.  Selim, senle Baran da benim oğlanlar gibi yeri, yurdu bırakıp İstanbul'a geldin. Kalanların oğulları babalarından devraldı ama konseyde ne oy hakkı var ki onların. Kuş gibi payları var topraklarda. Bir benle, Agit ağayla olacak şey değil. Herifçioğlunda toprakların yüzde yetmişi  var. Konseydeki sandalyenin dörtte üçü demek bu. Hesabını siz yapın gayri."

Buzdan Kalp Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin