Melek ömründen geri kalan ne kadar zamanı varsa o an gittiğine yemin et deseler başı ağrımazdı. Hala durup düşündüğünde kalp krizi geçirmeden nasıl atlattığını bilemiyordu. Hem hızlı çekimde gibi zihniniz içinde dönen olası berbat senaryoları montajlayarak ödünüzü patlatırken kalbiniz gerçekte gördüğünüz şey yüzünden infilak edecek kadar dehşete kapılmanıza neden oluyordu. Hem de zaman yavaş çekimde akarken tüm olasılıkları hesaplayan, sakin ve soğukkanlı davranarak, kendinizi bile şok edecek becerikli bir ninja ajana dönüşebiliyordunuz.
Bir daha anlat deseler tüm ayrıntıları, olayların gidişatını parçalara bölen zihninde doğru montajlayıp olduğu gibi anlatamazdı. Kesitler halinde fragman misali kalmış anlar vardı sadece. Yavuz'la salonun kapısında donup kaldıkları anı hatırlıyordu mesela. Turuncu saçlı minik oğlunu salondaki yılbaşı ağacının tepeseinde yarasa gibi başaşağı daldan sarkarken gördüğü anı da hatırlıyordu. Dalın ucuna takılmış kazağı sayesinde kafa üstü yere çakılmamış gibi görünüyordu. Zihni durmuş gibiydi. Kocasının o anda ve sonrasında akıl sağlığını ve sakinliğini korumasını sağlayan sesi, güvende hissettiren ve rahatlatan tavrı için hep minettar kalacaktı, biliyordu.
" Yavuz, düşecek..kafa üstü düşecek Bera."
"Kazağı takılmış dala. Düşmeyecek, sakin ol."
" Nasıl sakin olurum ? Baksana nasıl sallanıyor baş aşağı.Düşerse kafası yarılır..boynu..boynu kırılır..ölürse ya. Bera ölürse Yavuz..."
Çocukları korkutmamak için fısıltıyla konuşuyordu. Sesi zaten korkudan buz kesmiş varlığını bir kez daha dondurmuş, dehşet vagonuna bindirmişti.
" Bir şey olmayacak dedim."
"Nerden biliyorsun ?"
"Çünkü ben tutacağım. Bir şey olmasına asla izin vermem."
" Babaaa!"
Karan'ın tiz sesini duyarak ağacın sağ tarafına baktıkları anda çocuğu seçmişlerdi. Onun da ağacın tepesinde olduğunu o anda fark etmişlerdi.
" Ben tutuyorum Bera'yı. Merak etmeyin."
Ah be çocuk senin cüssen ne ki tutasın ?
"Karan ?!"
Yavuz sakin bir tonda seslenerek maymun gibi dalın tekinde yürüyen oğluna seslenmişti.
" Ne işiniz var orada sizin ?"
" Ağacı süslüyorduk."
"Kendinizle mi ?"
" Yılbaşı süsleriyle !"
" Ağacın tepesine neden çıktınız ?"
" Süsleyelim diye. En üstten başlayalım dedik de."
" Bümbüyük meyeki koyacaktım ben oyaya."
İyi halt yediniz demek gelmişti içlerinden ama çocuk aklı olmadık şeylere karar veriyordu işte. Tek başlarına bırakıp da azıtmış ergenler gibi banyoda fındık kıran kendileriydi. kızmaya yüzleri yoktu ki. Kaldı ki çocukların güvenliği ilk plandaydı şu anda. Karan'ın üstünde yürüyerek Bera'nın asılı kaldığı dala yetişmeye çalışıkren attığı sarsak adımlar, ağırlığa dayanamayan dal çatırdayıp, ağaç öne doğru secde etmeye niyetlenince dengesini sapıtmış, tüm kelimeler uçup gitmiş, salt korku hakim olmuştu.
Ağaca hızlı adımlarla yaklaşmışlardı. Dalın büyük bir çatırtı çıkartması üzerine Karan'ın ayağı kayarak çığlık atınca dehşete kapılarak yukarı bakmışlardı. Silkelenen ağaçtan olgun armut misali daldan düşen Karan'ı görünce Melek çığlık atmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/234448427-288-k608487.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Kalp
Romance"Mecbur kaldım. Ben kabul etseydim abimle evlenecektin ama o zaten evli ve eşi hamile. Ikisi de buna dayanamazdı. Evet demeseydim erkek kardeşim mecbur kalacaktı ama deli gibi sevdigi bir kızla nişanlı. Olur demeseydim kız kardeşimi abinle kaçtı di...