Korkudan ağlamam öyle bir şiddetlenmişti ki, oturduğum dolabın içinde başımın dönüp bayılmaması için dolabın duvarlarına tutunuyordum.
Doğu ve yanında her kim varsa kapıyı kırmak için uğraşıyorlardı. Kapıya güçlü bir şey vuruyorlardı ve her vurduklarında ev adeta sallanıyordu. İçinde oturduğum dolap dahil.
Bir silah sesi duyuldu.
Silah?
Kapının anahtarlığına sıkılmış olmalıydı ki kapının yere devriliş sesi geldi.
Evin kapısı açılmıştı.
Aşağıdan gelen silah seslerine karşı hıçkırıklarımı dışarı salmamak için elimi ağzıma kapattım. Silah sesi duymaya başladığımda kalbim adeta göğsümden çıkacakmışcasına gümbürdedi. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Boğazımdaki dev yumruyu yok etmek için yutkunmaya çalıştım ama o kadar korkuyordum ki korku vücudumu kontrol ediyordu. Sessiz kalabilmek adına işaret parmağımı ısırdım.
Bu çatlamış dolabın içinde güvende olmadığımı biliyordum.
Birazdan o beni bulunca başıma gelecek şeyleri de.
Bunların hepsinin nasıl başladığı konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Bunca zaman her şeyi kontrolüm altında sanarken aslında ben onun kontrolü altında olduğumu fark etmek zorunda kalmıştım. Şu küçücük ve çaresiz zaman dilimi içinde olan her şey gözümün önünden geçti: İlk başlarda sanki ona istediğim her şeyi yaptırıyormuş gibi günlerin geçmesi, Doğu'nun şeytandan bile daha tehlikeli bir adam olmasına rağmen zamanında melek rolüne yatmış olması, beni ve hayatımı ince ince işleyip içine sızarak şu an bulunduğum hale getirmesi, artık bana yaşatacaklarıyla iyice kıskaçlarının altına almış olması.
Hafızamda onunla alakalı olan tek şey korkumdu. Bu yüzden hiçbir sorunun cevabı yoktu.
Ağlamaya devam ettim çünkü elimden başka hiçbir şey gelmiyordu.
Beni almaya geleceğini biliyordum ama böyle yaparak geleceğini? Asla tahmin edemezdim. O bir kasırga yaratıyordu. Neyi eline alıyorsa harabeye çeviriyordu.
"Allah'ım," diye mırıldandım çok uzun süre sonra dua etmeye cesaret ederek. Yaptıklarımdan sonra dua etmeye hakkım var mıydı? "Yardım et bana. Allah'ım... Yalvarırım."
Evin içinde adım sesleri duymamla birlikte nefesimi tuttum.
"Burada olduğunu biliyorum bebeğim," dedi onun güldüğünü anladığım sinirli sesi. Bu sesi yeniden canlı canlı duyunca gözlerim yerinden fırlayacak gibi oldu ve elimi kalbimin üstüne getirdim, çünkü dehşet içinde kalbim yerinden fırlamayı bekliyordu. "Eminim sen de beni çok özledin."
Diğer elimi ağzıma bastırıp gözlerimi sımsıkı kapattım.
Buradaydı, en fazla yirmi metre ilerimde bir yerlerde nefes alıyordu. Evin içinde sadece onun yürüdüğünü ve nefes aldığını anlayabiliyordum. Sadece onun yavaş ve temkinli adım sesleri geliyordu ama öyle kararlı ve sert adımlarla yürüyordu ki sanki gidebilecek yerim varmış gibi dolapta gittikçe daha da geriye kayıyordum.
Boğazımdan titrek bir nefes çıktı.
Beni arıyordu ve bulduğunda bir daha geri bırakmamak üzere götürecekti.
İçinde bulunduğum odanın ışığı açıldı ve cılız ışık dolap kapaklarının arasından beni buldu.
Dolap kapaklarının arasından bir saniyelik de olsa gördüğüm uzun ve güçlü bedeniyle gözlerimi sımsıkı birbirine kapattım. Saçı ve sakalları uzamış, beni görmediği bir aylık zaman dilimi içerisinde farklı bir adama dönüşmüş gibiydi; daha korkunç birisine.