Mekandan içeri girdiğimde gözüme ilk çarpan şey tepedeki gri yuvarlak top oldu. Burası kalabalıktı; hafif ter kokusunu şimdiden buram buram alabiliyordum. Kokuya karşı çok hassas bir yapım vardı.
Gözlerim etrafta dolaştığında Ali'nin yüzünü, Ebubekir'in geniş sırtını görmemle onlara doğru ilerledim. Üstümdeki siyah deri ceketi çıkarmıştım, üstüme zaten siyah, hafifçe mini askılı dar bir elbise giymiştim. Vücuduma yapışıyor ve vücudumun ince hatlarını ortaya çıkarıyordu.
Bu elbiseyi bana Doğu almıştı ve bu demekti ki bu çok pahalı ve marka bir şeydi. Doğu'nun bu konuda zevki iyiydi.
Parfümüm, makyajım, saçlarım... Bu gece özenle hazırlanmıştım.
Buğra için.
Buğra'yla bu gece ne yapıp edip ilişkimi ilerletecek ve onu ne pahasına olursa olsun öpecektim. Bir yerden sonra ikimiz de sarhoş olacaktık, kendinden mutlaka geçecekti; o zaman o yumuşacık dudakları dudaklarımı bulacak ve bu ilişkinin ilk adımı atılacaktı.
Buğra'yla mutlaka birlikte olacaktım. Hazırlıktan beri gözüm ondaydı. Onunla olmak istiyordum.
Çantamı yuvarlak masanın üstüne bırakıp Ali'ye dönerek "Diğerleri gelmeyecek mi?" diye sordum.
"Önce bir selam verseydin," dedi Ebubekir o sert sesiyle.
Ona döndüm. "Pardon," dedim. "Selam."
Ali elindeki içkiden bir yudum alıp "Yoldalar," diye yanıtladı beni. "Birazdan herkes burada olur. Sen de ne güzel olmuşsun bu arada,"
Ali'ye gülümseyip "Gerçekten mi?" diye sordum, fakat aklımdaki soru Buğra'nın beğenip-beğenmeyeceğiydi.
Ali başını salladı.
Elime masanın üstündeki viski bardağından alıp koltuğa oturdum. Kısa bir süre içinde Aslı ve birkaç tanımadığım kişi daha geldi fakat Buğra hala ortalarda yoktu.
Telefonumu elime aldım. Doğu yedi kere aramıştı.
Aramaları sildim.
Gerçekten onun yanına geleceğimi düşünmüş müydü? Doğu eğer bunu düşünüp buna inanmışsa dünyanın en saf insanı falan olmalıydı. Çünkü onu daha önce defalarca böyle kandırıp her seferinde başka bir yere gitmiş ve aramalarına da dönmemiştim.
Hala bana karşı umudunun olması ne acınasıydı.
Başımı telefonumdan kaldırdığımda görüş alanım tam mekanın kapısına doğru bakıyordu; içeri kim giriyor, kim çıkıyor görebiliyordum.
Ve öyleydi ki tam şu an gördüğüm şeyden hiç hoşlanmamıştım.
Buğra. Oradaydı. Oturduğum masaya doğru ilerliyordu.
Fakat yalnız değildi.
Elinin arasında eli olan kişi Hülya'ydı. Hülya'yla birlikte buraya doğru yürüyorlardı.
Hülya.
Tanıdığım ilk günden beri nefret ettiğim, her sınav sonrası gelip sınavımın nasıl geçtiğini soran, devamlı benden başarılı olmak için yırtınan ve bunu başaran o kız.
Şimdi de sevdiğim erkekleydi.
Onlar her buraya adım attıkça gördüğüm şey netleşiyordu ve ben kalbimin üstüne doğru peş peşe sert yumruklar yiyor gibi oluyordum. Birisi midemi avuçlarının arasına almış sıkıyordu sanki, ve kalbimin üstüne doğru da kara bir duman üflüyordu; vücudum acı içinde küçülüyordu.