68

1.9K 135 361
                                    




Yol boyunca hiç, hiç konuşmadan; dikiz aynasından birkaç kere göz göze gelerek, onun çok hızlı sürmesiyle, benim gözlerimi gördükçe hızını daha da artırmasıyla; uzun uzun ağaçlı yolları ve deniz kenarlarını geçerek dev bir malikaneye geldik.

Etrafı çok ağaçlıklı, çok yeşil, hemen 3. köprünün altında bulunan, uzaktan tüm İstanbul'u ve denizi gören çok, çok güzel bir eve geldik. Çevresi çok sakin görünüyordu.

Böyle bir yere geldiğimiz için inanamadım ve ağzım açık izledim evi kapıları açılırken.

Arabayı orta alana bırakıp içinden indiğimizde evin çevresinin yeşilliğini, örülü duvarları, bahçesindeki ağaçları, buradan bile arka tarafta görünen kocaman havuzu izledim. Doğu arka tarafa yürürken onu takip ediyordum, havuzu çalıştıran motorun olduğu dairenin kapağını kaldırdı ve görünmeyen köşesinden anahtar aldı. Geri kapının oraya yürüdük ve kapıyı açtı.

Evin güzelliğine inanamıyorum.

Ağzım açık bir şekilde izlerken o benim burayı çok beğendiğimi fark etti. "Burası neresi?" diye sordum.

Kapıları kapatıp salona doğru yürüdü. Kenarından gördüğüm mutfak, evin bembeyazlığı ve modernliği, kocaman camlarından görünen deniz, yeşillik, havuz, ağaçlar... Salonun içinde bir kumandayı eline alıp tuşlara bastı. "Kandilli." dedi bana bakmadan. Elektrikli şömineyi açıyor ve evin ısısını artırıyordu.

Benim böyle bir yerden hiç haberim yok.

Kucağımda uyuyan Doruk'la koltuğa otururken o evin ısısını artırmaya çalışıyordu yerden ısıtmalı sistemi aktive ederek. Birazdan geleceğini söylediğinde başımı salladım sadece. Ben oturduğum yerde uzun uzun evi inceledim; o olmadan, gizli bir şey yapar gibi kalkıp evini gezmek istememiştim. Özellikle bugün cesaret edip evi benim üzerime yapmasını söylediğim zaman ruhsuz bir 'siktir git' yedikten sonra.

Manzarası hayatımda gördüğüm en iyi manzaraydı. Evin havuzlu bahçesine açılan kapıları kocaman ve camdandı, tam bir manzara eviydi; kapısından görebildiğim mutfak bembeyaz ve çok moderndi, evin merdivenleri de beyazdı, koltukları koyu gri tonlarındaydı. Büyük bir yemek masası vardı koltukların yanında. Şimdilik görebildiğim bu kadardı. Üst katlarda neler olduğunu deli gibi merak ediyordum ya da nasıl dizayn edildiğini.

Elektrikli şömine kısa bir sürede evi baya ısıttı. Kafasını köprücük kemiğime yaslamış uyuyan Doruk'un alnına bir öpücük kondurup ben de gözlerimi kapattım.

Şömine beni ve oğlumu ısıtırken uyumak istiyorum.

"Doruk'u sıcak bir duşa soksak iyi olur." Kapının oradan gelen sesini duyduğumda gözlerimi araladım. "Üşüdü. Hasta olmasın."

Başımı sallayıp yerimden kalktım. Onun yanından geçeceğim sırada "Kıyafet, bez falan gerekiyor Doğu." dedim.

"Vardı kilerde," diye konuştu. "Aldırmıştım ben."

"Buraya daha önce hiç gelmedik?" dedim suratına bakarak. "Neden aldırdın?"

"Getirmeyi düşünüyordum sizi." dedi. "Fırsat olmadı."

Önünden çekilip banyoya girince yine bembeyaz, modern, hem küvet hem duş olan büyük bir banyoyla karşılaştım. Uyuyan Doruk'u uyandırdım, o mızmızlanıp ağlarken biz kıyafetlerini çıkardık. Sıcak suyu ayarlayıp Doğu tutarken ben yıkamaya başladım. Vücudu ısınsın diye sıcak suyun altında normalde tuttuğumuzdan daha uzun süre tuttuk. Ağlayıp, mızmızlanıp durdu; suyu kapatıp beyaz bi havluya sardım. Banyodan çıktığımızda evin içinin baya ısınmış olduğunu fark ettim. Hem yerden ısıtmalıydı hem de şömine baya işe yaramıştı. Doruk'u şöminenin karşısına getirdim, vücudunu iyice kuruladım, Doğu da arabadan bebek çantasını ve kilerden bez falan getirdi; bezleyip vücuduna bebek vazelini sürdük ve üstünü giydirdik. Saçlarını elimle sağa doğru tarayıp yumuşak bir battaniyeyle ona beşik yaptım. Şöminenin karşısında uyudu.

laylaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin