Gözümü, Doğu'nun odasını dolduran güneş ışıklarıyla açtım. Gece ne kadar karanlıksa şu an o kadar aydınlıktı, insanı uyandıracak derece şiddetli bir güneş vardı bugün.
Üstelik tam da yüzüme vuruyordu.
"Sabah güneşi sidikliye vururmuş," Yanımdan Doğu'nun yeni uyandığını belli eden boğuk sesi gelince yarım açabildiğim gözlerimle ona döndüm. "Günaydın."
Hala kolları arasındaydım. Beni sıkıca sarmalamıştı ve çoktan uyanıp doya doya beni izlediği çok belliydi.
"Sen bana sidikli mi diyorsun?" dedim yeni uyanmış olmama rağmen sert bir ses kullanarak.
"Atalarımız diyor."
Verdiği cevapla yüzümü buruşturup onu üzerimden ittim ve yatakta doğrularak yapış yapış gözlerimi ovuşturdum. Başım çatlıyordu. Gece olduğum kadar hasta ve yorgun hissetmesem de hala halsizlik vardı üzerimde. Nasıl kalkacak, hazırlanacak, okula gidip o sınava girecektim en ufak bir fikrim dahi yoktu. Üstelik gidip sınava girsem bile ne yapabilecektim ki? Ne çalışmıştım ne de bir şey biliyordum. Kağıda mal mal bakıp adımı yazabilirdim sadece o kadar.
Uzandığı yerden bana bakmaya devam eden Doğu'ya döndüm. Gözleri üstümdeydi.
"Geceleri böyle üstsüz yatınca sabah uyandığında karnın ağrımıyor mu?" diye sordum, nedense kendimi çok mızmız hissediyor ve ona sataşmak istiyordum. "Bana kaslarını göstereceksin diye bu kadar kasılmana gerek yok. Etkilenmiyorum,"
Doğu mızmız sesime ve ciddi ifademe önce çatılmış kaşlarla baksa da sonrasında bundan zevk almış gibi gülümsedi. "Hiç etkilenmemiş gibi durmuyorsun." dedi yattığı yerden benim gibi doğrulup yüzümün yakınına gelerek.
"Seninle uğraşacak gücüm yok," Bacaklarımı örten çarşafı kenara itip ayağa kalktım. Lavaboya gitmem gerekiyordu. "Çekil."
Ben Doğu'nun odasındaki lavaboya doğru ilerlerken o arkamdan "Bu gücün olmadığı halin mi?" diye konuşmuştu fakat dediğini umursamadım. Lavabonun kapısını açıp içeri girdikten sonra kapatıp, kilitledim.
Psikopatın ne yapacağı belli olmazdı.
Her ne kadar ben istemediğim sürece bana dokunacak bir insan olmasa da insan güvenemiyordu işte. Kafasına esse, şimdi içeri girip beni köşeye sıkıştırsa ne yapardım? Onun evinde ve onun odasındaydım.
Kafamı iki tarafa sallayarak saçma düşüncelerimi dağıttım. Bazen böyle boş şeyler düşünebiliyordum.
Elimi yüzümü yıkadım. Diş fırçası bulmak amacıyla kenardaki dolabın kapağını açarak gözlerimi gezdirdim. Beyaz kutunun içinde açılmamış diş fırçası pakedi bulunca çekip aldım ve kartonunu yırtarak diş macununu sürdüm.
Aynada kendime bakarak dişlerimi fırçalamaya başladığımda gözüm arkamdaki bana ait tokalara takıldı ve kaşlarımı çatarak arkamı döndüm. Küçük bir kutunun içinde burada unuttuğum tokalarım, küpem ve bilekliğim vardı.
"Manyak," diye rahatsızca mırıldandım. "Gerçekten manyak."
Sanırım yavaş yavaş bunlara alışıyordum. Doğu'ya ait olan her şeyin içinde mutlaka bana ait olan bir şeyler de vardı; varlığımı her yerde hatırlamak istiyordu.
Dişlerimi fırçalamam bittikten sonra lavabodan çıktım. Doğu kahvaltı için aşağı inmiş olmalıydı.
Ben de aşağı inmiştim ki gözlerim bir an etrafı dolaştı.
Lavabosunda bile bana ait tokaları saklayan adamın odasında benimle ilgili neler olabilirdi?
Kimsenin özelini karıştırmayı sevmez, bunu yapmaktan daima kaçınırdım fakat şeytan aklıma girmişti bir kere. Hızlı fakat sessiz adımlarla kapının oraya ilerleyip Doğu etrafta mı diye baktım, yoktu.