71

1.5K 114 430
                                    

Uçaktan indikten sonra üstümü sıkı giyinip Doruk'u battaniyesine sıkıca sardım. Aralık ayının 20'sinde olduğumuz için hava çok soğuktu. Akşam vakti olması ve yağmur çiselemesi uykudan yeni uyanmış benim bünyemi sarstı.  

Havaalanının önünden özel bir Vito Maybach'a bindik. Kendimi çok yorgun ve uykulu hissediyordum, uçakta uyumak bile yormuştu bedenimi. Ayrıca Japonya ile aramızda saat farkı olduğu için neredeyse 20 saattir karanlık bir hava vardı. 

Otele gidene kadar başımı Doğu'nun omzuna yaslayıp gözümü kapattım. O kucağında Doruk'u tutarken alnıma bir öpücük kondurdu; arabanın içinin sıcak olması vücudumu ısıttı. Ben yarı-açık gözlerimle gittiğimiz yolları izlerken Doğu dört gözünü açmış arabanın camından görünen insanları, caddeleri, mağazaları; Japonya'nın şu anlık görebildiğimiz yapısını inceliyordu. 

Yapay da olsa pembe Sakura çiçekleri şehri renklendiriyordu. İnsanlar modern giyinimliydi. Bizdeki gibi sokak yemeği kültürü vardı. Seyyar satıcılar kenarında duruyordu sokakların. Güzel, canlı, kalabalık bir şehirdi. Binalar uzundu. 

Kalacağımız otelin önüne geldiğimizde başımı Doğu'nun omzunan çektim. Vito'dan indik. Önünde durduğumuz kocaman yapıya baktım: Doğu şu an buranın dünyanın en lüks otellerinden biri olduğunu ve yeni açıldığını söylemişti. Binanın uzunluğu, önünde bekleyen çalışanları, Rolls Royce ve Bentley'ler... İçeri girip pasaportlarımızı verdik. O sırada bizimle ilgilenen güleryüzlü bir çalışan Doğu'ya oteli anlatmaya başladı. Doğu da bir sürü soru sordu. Yine hiçbir detayı kaçırmak istemiyor gibi. 

Çalışan bizi gezdirmeye başladı: Otelin içindeki restoranları, çocuk oyun alanlarını, en altta kumarhanenin olduğunu, yemek alanını, bilardo salonunu, yüzme havuzlarını, gece kulüplerini, lobiyi, Japon geleneksel odalarını, spor salonunu, manzarayı izleyebileceğimiz yerleri; daha pek çok şey söyledi ama benim İngilizcem yetmediği için bu kadarını anlayabildim. Doğu ana dili gibi bildiği için benim anlamadığım şeyler hakkında sorular sordu. Beni belimden tutup oteli iyice gezmek için yönlendirirken "Doğu ben çok yorgunum," dedim ona dönüp. 42 katlı bir oteldi. Tamamını şu an bu halimle gezmeye imkan yoktu. "Sonra gezsek?"

Bana baktı. Başını salladı. "Tamam birtanem," dedi. "Yemek yiyip geçelim o zaman?"

Ben de başımı salladım. Gözüm kapanıyordu yorgunluktan. Restorana geldik, menüye baktık, ben Doğu'ya bana ne önereceğini sordum, o da özel haşlama bir tavuk yemeği önerdi. Sebzeliydi. Kendisi biftek yedi. 

Haşlanmış sebzeleri ezip küçük parçalar halinde Doruk'a yedirdim. O da yorgun görünüyordu. Onca saat uçak yolculuğu yapmak oğlumuzu da yormuştu.

Restorandan çıkıp odamızın olduğu kata geldik: 21. kat. Sırıttım.

Detayları seven bir adam.

Odanın içine girdik. Harika, muhteşem bir yerdi: Çok lüks döşenmişti. Kocaman bir yatak, karşısında televizyon, biz bebekli aile olduğumuz için beşik vardı. Büyük bir dolap, dolabın içinde kasa; üstünde kalem, kağıt, özel yapım çikolata ve şekerler olan bir çalışma masası, odanın içinde yağmur duşu olan bir banyo, diğer banyoda havuz büyüklüğünde bir küvet, salon, salonda televizyon, büyük bir buzdolabı; buzdolabının içinde şampanya, viski, şaraplar; gazlı gazsız içecekler, Japon içecekleri; bir kahve köşesi, bardaklar ve geleneksel Japon çaydanlıkları; şampuanlar, duş jelleri, lifler... Bir sürü şey. 

Ayakkabılarımızı çıkardık. Doruk'u yatağın üstüne bıraktım; Doğu da kasanın olduğu yere gidip saatini ve cüzdanını kasanın içine bıraktı. Şifre koydu. Arkadan onun bu yaptıklarını izlerken az önceki yorgun halim gitmiş, ona doyamadığım için enerji dolmuştu içime. 

laylaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin