Suçum neydi?
Suçum bir anda 'ceza' suretiyle bir adamın hayatıma gönderilmesi miydi? Yoksa başımın sürekli sıkışması mıydı? Suçum başım her sıkıştığında gidecek hiçbir yerim; annem, babam, kardeşim, akrabam, tanıdığım olmaması mıydı, 'ceza' suretiyle bana gönderilmiş adama mı gitmemdi? O adamın bu hayatta tanıdığım tek güçlü insan olması mıydı yoksa o güçten kaçmamak mıydı?
Herkese göre benim suçum çoktu. Doğu'nun çevresindekilere göre benim çok suçum vardı, evet; ama bu suçlarımın kökeninde çaresizliğin yattığını neden kimse göremiyordu? Ben haklı olan taraftım. Çaresiz ve kimsesiz olan. Doğu ise bu çaresizliği ve kimsesizliği kullanarak bana planlar kurmuş ve beni bir girdabın içine çekmiş korkunç bir adamdı. Suçlu olan birisi varsa bu Doğu'ydu. O kötüydü. Caniydi. Daha önce bir yabancıya, şimdi bana, zamanı geldiğinde de oğluma acımayacak olan yüreksiz bir adamdı.
Çok uzun düşündüm her şeyi. Birkaç hafta önce ona iyi davrandığım için kendimden nefret edecek bir hale gelene kadar düşündüm.
Doğu ben istemediğim halde hayatıma zorla girmişti. İlk geceden sonra onu bir daha asla görmek istemememe rağmen zorla okuluma, iş çıkışıma gelmiş, her ondan kaçtığımda kolumu tutup kendine çevirmiş, beni tehdit etmiş, maddi sıkıntı yaşadığımı gördüğü an zayıf damarıma iğnesini batırmış adamdı. Ders bahanesiyle hayatıma girip beni kıstırdığı her yerde tecrübesizliğimden faydalanarak yanına çekmişti ve hiçbir zaman önlem almamıştı. Bilerek beni hamile bıraktığını itiraf etmişti. Sınav kağıtlarımla oynamış, beni bilerek sınıf sonuncusu yaparak kızıştırmış, bölümümdeki arkadaşlarımı bana karşı kullanmıştı. Kerem Arslan ile görüştüğümü dinlediği telefonumdan anladığı an beni alıp Yozgat'a hapsetmişti. Orada annesiyle birlikte bana zulmetmişti. Kendi isteklerini dayatmıştı. Beni 'seni bırakıyorum' yalanıyla manipüle etmişti. Ayarladığı sahte terapist bana aynı şöyle söylemişti: Doğu'yu kabulleneceksin, onu yenmenin bir yolu yok, onun ne kadar suyuna gidersen senin için o kadar iyi. Bu yüzden onunla bu gece beraber ol. Ona iyi davran ve mutlu et. İstanbul'daki evde bahçeye bile çıkmama izin vermemişti. Arabadan yemek yemeye bile çıkarmamıştı. Annesi bana zulmettiğinde bana zulmetmesine izin vermişti. Babaannemi kulağıma şeytancıl şeyler fısıldayarak bana düşman etmişti. Çevremde ne bir arkadaş, ne bir dost, ne bir akraba bırakmıştı. Çevremde sadece kendisi kalmış ve beni maddi-manevi kendisine bağımlı hale getirmişti.
Küçük parçaları birleştirdiğimde ortaya o kadar büyük bir birikmişlik çıkıyordu ki Doğu'yu bulup öldürmek istiyordum.
Şimdi de Batuhan, Doğu'nun manipülatif elbisesini giyinmiş kulağıma 'o çocuğu doğurma çünkü senden alıp Büşra ve Doğu'nun çocuğu yaparlar, İzoğlular çok güçlü, kendini de çocuğu da yakarsın' yapıyordu. Maddi manevi hiçbir gücümün olmadığını bana hatırlatıp, beni ağlama krizlerine sokup duruyordu.
Elimi karnımın üzerine koydum. 6 aylık bir bebek. Vücudunun neredeyse her tarafı oluşmuştu. Beni tekmeleyip duruyordu. Karnım kocamandı. Ondan nasıl kurtulabilir, onu nasıl aldırabilir, bu bağı nasıl kesebilirdim? Onu çok seviyor ve sabırsızlıkla bekliyordum. İçime anne olma güdüsü yüklenmişti. Onu, ilk adımlarını, ilk anne dediği anı düşündükçe heyecanlanıyor ve ağlayacak gibi oluyordum. Onu nasıl kendimden koparıp atardım? Yapamazdım.
Ama ya Batuhan'ın dediği gibi Doğu beni bulursa, İzoğlular bu çocuğu benden alırsa, onu bana göstermezlerse? O durumda ne yapardım? Bu şekilde günlerimi ne kadar geçirebilirdim ki ayrıca? Kalacak bir yerim ya da oğluma bez, emzik, üst-baş alacak param yoktu. Benim hiçbir şeyim yoktu. Başımı koyacak yastığım dahi.