Pelin: İkra
Pelin: ayarlayabilecek misin
Pelin: gerçekten zor durumdayım en azından bir haber versen
Bildirim ekranındaki mesajlara parmağımı ısırarak bakıyordum ve ne yapacağımı bilemiyordum. Kasanın şifresini defalarca denemiş ve bulamamıştım, aklıma başka bir şifre denemesi de gelmiyordu; ama 'zor durumdayım' demesi beni bir yandan içine de çekiyordu. Üniversite okurken gerçekten zor durumda kaldığım günlerdeki halim geliyordu aklıma.
Ama 300 bin TL'yi nereden, nasıl çıkarabilirdim ki? Verebileceğim tek yer o kasanın içindeki altınlarımdı. Onu da nasıl alacağımı bilmiyordum. Doğu'ya şifreyi sorsam bu dikkat çekerdi, kendi aklıma gelenleri denemiş neredeyse binayı inletecek bir alarm duymuştum, korkuyordum.
Yine de kasanın önüne geldim. Bir kere daha şansımı deneyecektim.
Dudağımı ısırarak dolabın kapaklarını açtım ve eğildim. Yine midemdeki o gerginlik kulaklarımı ve kalbimi uğuldatıp gümbürdetiyordu, Doruk içerde uyurken derin bir nefes aldım. Elim kasaya gidip gidip geri dönüyordu. Doğu bu yaptığımı bilip anlarsa ne düşünürdü ve ne tepki verirdi acaba? Muhtemelen onu soyduğumu falan düşünürdü. Ve bir daha bana asla güvenmezdi.
Şu an da çok güvendiğini söyleyemeyiz zaten.
Tırnağımı yiyerek şifre düşündüm. Ama aklıma hep aynı şifre geliyordu: 14-05-12-21. Acaba ilk girdiğimde heyecandan farklı tuşa basıp yanlış mı girmiştim? Olabilirdi.
Derin bir nefes alarak, titreyen ve terlemiş ellerimi üstüme sürdüm, sonra kasaya aynı şifreyi girdim: 14-05-12-21. Sarı bir ışık yandı ve ortasındaki çember bir süre döndü. Ne olduğunu anlamadan bakarken sarı ışık yeşil ışığa dönüştü ve kasa açıldı.
Derin bir 'oh' çekip elimi kalbimin üzerine koydum ve gözlerimi kapattım. Yine o lanet kırmızı ışık ve titremeyi duymadığım için. Kasanın ağır kapağını kendime doğru çekip içindekilerle karşılaştım: Üç katlıydı. En alt katında şirketin dosyaları, Doğu'nun pahalı birkaç saati; orta katında yan yana dizilmiş deste deste dolar ve euro, en üst katında altınlar. Altın kemerler sağ tarafta dururken bilezikler büyük bir kesenin içindeydi. O keseyi çekip içinden 5 tane bilezik alıp yere koydum, kocaman sarmal burma bileziklerdi. Ellerim bir an dolar ve eurolara gidecek gibi olsa da kendimi tuttum çünkü aklıma Doğu geliyordu. O ve onun sert surat ifadesi. Koyulaşan mavi gözleri. Sadece kasanın içine bakarken bile bu konuda Doğu'ya olan korkum içimi titretiyordu.
Büyük keseyi geri içine koyup kasanın kapağını kapattım ve bilezikleri elime aldım. Ayağa kalkıp odanın içine girerken ağır olduklarını da fark etmiştim. Elime telefonumu alıp Pelin'e yazdım.
İkra: evet
İkra: 5 tane bilezik vericem
İkra: müsait misin
Pelin: evet
İkra: yarım saat sonra çardakta buluşalım o zaman
İkra: doruku dışarı çıkarıcam
Pelin: tamam ikra çok teşekkür ederim
Bilezikleri Doğu'nun çalışma odasından bir zarf bulup onun içine koydum, sonra da çantama. Üstümü değiştirip altıma beyaz bir etek üstüme de beyaz bir üst giyindim, hafif bir makyajla saçımı topuz yaptım. Koluma birkaç boncuk bileklik takıp Doruk'u uyandırdım. Onu bebek arabasına koyup yaptığım cookieleri bir kaba koydum, termosun içine de soğuk süt. Beyaz güneş gözlüklerimi gözüme takıp evden çıktım. Çardakların oraya oturup hafif serin esen rüzgarda etrafı izlerken Pelin de binadan çıkmıştı. Benim olduğum tarafa doğru yürürken hazırlanmış, çantasını da koluna takmıştı.