Sedyeye uzandığımda yüreğimin gümbürtüsü yüzünden doktorun söylediklerini duyamıyordum. Yüzümden aşağı yaşlar akarken Doğu bir eliyle elimi tutuyor, diğer eliyle yüzümdeki yaşları silerek bana destek oluyordu. Onun da yüreğinde benimkisi gibi korkular olduğunu biliyordum. İkimizin de evladı ve canından bir parçaydı.
Doktor ilk önce bebeğin organlarını kontrol etti ve "Gayet sağlıklı," dedi. Ben söylediklerini zar zor duyabiliyordum çünkü kendimden geçmiş gibiydim.
Doğu "Kalbinde bir problem yok değil mi?" diye sordu.
Doktor "Yok," dedi. Dikkatle bakıyordu. "Kalp ritmine bakmamız gerek."
Makinede birkaç tuşa basıp sesi açtı. Kalp atma sesi odada yankılanırken elimi ağzıma götürüp gelen hıçkırıklarımı geri gönderdim. O kadar korkunç bir şeydi ki bu...
Doktor kaşlarını çatarak, dikkatle dinliyordu. Bir dakika boyunca kesintisiz dinledikten sonra "Kalp ritmi gayet normal," dedi. "Oldukça sağlıklı bir bebek."
Ve ben kendimi koyverdim. Sesli bir şekilde ağladıkça ağladım, hıçkırdıkça hıçkırdım, Doğu da kendimi bu şekilde koyvermeme hiçbir şey demedi tam tersine o da rahatlamış gibiydi. Ellerimiz birbirinden hiç ayrılmadı.
Doğu doktora "Dün Zeliha doktorun duyduğu bozukluk makine kaynaklıydı o zaman?" diye sordu.
Doktor "Muhtemelen," dedi. "Bu cihazlarda sık görülen bir durum. Ama bebeğiniz gayet sağlıklı."
Elimi karnımın üzerine koydum. "Şükürler olsun." dedim gözlerimi sımsıkı kapatarak.
Doktor odadan çıkıp Doğu'yla yalnız kaldığımızda birbirimize sımsıkı sarıldık. O kadar sıkı sarılmıştık ki iç içe geçmiş gibiydi bedenlerimiz.
"Sana söylemiştim..." dedi kulağımın çevresinde konuşarak.
"Doğu," dedim ben de ağlamaklı bir sesle. "Şükürler olsun. İyi ki."
Bir süre odada kaldık. O gözümdeki yaşları sildi, ben ağladım, yatıştırıcı şeyler söyledik birbirimize. Doğu bana kafamı dağıtmak için nasıl bir ev istediğimi sordu. Ben de İstanbul'da istediğimi söyledim. Tamam ama nasıl, betimle, dedi. Ben de betimledim: Güzel. Büyük. Denize bakan dört katlı bir ev. Bahçesi kocaman olsun. Doruk istediği gibi oyunlar oynayabilsin. İlk katında mutfak ve salon olsun. Bembeyaz bir ev olsun, minimalist döşensin, üst katında bizim odamız ve Doruk'un odası olsun. Giyinme odası kocaman olsun. Yüksek tavanlı olsun. Kocaman bir havuzu olsun. Spor odası olsun. Doruk için oyun odası olsun.
Doğu hepsini dikkatle dinledi. Kendisi de bir şey ekledi: Oğlumla pes oynayacağımız ve Fener maçlarını izleyeceğimiz bir oyun odası. Odasını da Fenerbahçeli döşeyecekmiş.
Hastaneden çıktığımızda biraz gezmek istedim. Doğrusu Yozgat'ta gezilecek neredeyse hiçbir yer yoktu ama nefes almak istemiştim işte... Doğu da imamın ve Yavuz'la Necati'nin bizi evde beklediğini, nikahımızın kıyılacağını söylemişti. Başka bir gün çıkartırım seni demişti.
Eve geldik.
Arabayı evin önüne park etti Doğu. Sonra arabadan çıkıp benim olduğum tarafa geldi ve inmeme yardım etti. Dikkatle inip yavaşça eve yürürken elimi tutmaya devam ediyordu. Evin içine girdiğimizde Yavuz ve Necati'nin salonda elinde konsollarla pes oynadığını gördük.
Şu an bu ortamda Batuhan'ın olmaması, hatta artık Batuhan'ın Doğu'nun düşmanı olması ne garip.
Geldiğimizi anladıklarında oyunu dondurup bize doğru döndüler.