Dışardan gelen yağmur sesleriyle gözlerim açıldı. Hava kapalıydı ve yağmur çiseliyordu. Islak toprak kokusu vardı havada. Uyuduğum yatakta hafifçe doğruldum ve ellerimi boğazıma götürdüm. Dün gece o kadar fazla ağlamıştım ki gözlerim bu yüzden kuru ve birbirine yapışıktı, ama boğazım gözlerimden daha kötü durumdaydı kesinlikle. Susamıştım ve boğazım ağrıyordu aynı anda.
Yüzümü buruşturdum ve yorganı üzerimden çektim. Yataktan tam çıkacaktım ki ayağıma sarılmış bandı gördüm. Ayrıca ellerim dün yere düştüğüm için pisti ve kanamıştı; ellerim de temizlenmiş ve sarılmıştı.
Doğu.
Bunu Doğu yapmış olmalıydı. Uyuduğumu fark ettiği zaman gelip bana belli etmeden işini bitirmiş ve çıkmıştı. Sakinleşmiş ve bana verdiği zararı düşününce pişman olmuş olmalıydı. Ona daha önce ilişki hakkında konuşurken bir erkeğin beni incitmesi durumunda beni sonsuza kadar kaybedeceğini söylemiştim. Bu kasıtlı söylediğim bir şey değildi, bunu bil de ona göre davran anlamında söylememiştim, sadece ilişki hakkında konuşuyorduk bir yere giderken ve düşündüğümü söylemiştim öylece; o da söylediklerim üzerine bana söz vermişti asla incitmeyeceği için. Onu şimdi olduğu gibi geçmişte de sevdiğim kişi olarak görmüyordum, bu yüzden her ne söylerse söylesin omuz silkip geçiyordum ve o an da öyle yaparak sessiz kalmıştım.
Onu her ne kadar öyle görmesem de dün beni incitmişti. Her anlamda incitmişti hem de. Özgürlüğüme düşkün bir insandım, kendimce çok mantıklı sebeplerim vardı, o bu sebepleri bilmiyordu; şimdi hem özgürlüğümü elimden alıp beni buraya tıkarak hem de bileğimle bacağımı incitmeme neden olarak benim için adeta bir düşman haline gelmişti.
Dün gece ağlarken çok fazla şey düşünmüştüm. Doğu'ya nasıl davranacağım ve bundan sonra olacak şeylerle alakalı ama hiçbirine cevap bulamamıştım. Belki artık yapacak hiçbir şeyin olmadığı bir duruma gelmiştim ya da tam tersine mantıklı bir hareketle her şeyi istediğim hale getirebilirdim. Onun huyuna gitsem ve istediğim şekli vermeye çalışsam düzeltebilirdim belki bu içinde olduğum aşılamaz çukuru ama içimden gelmiyordu. Doğu'ya iyi davranmak ve boyun eğmek istemiyordum. Önceden her ne kadar ezik ve güçsüz olsam da artık öyle bir kız değildim ben. Babaannem bana istediği şeyi yapıp o şekli veremezdi, köpek gibi çalışarak bugünleri kazanmıştım; Doğu'nun kazançlarımı elimden almasına ne pahasına olursa olsun izin vermeyeceğim.
Derin bir nefes alarak kapıya baktım. Kapıyı açmış mıydı? Bilmiyordum ama beni sonuçta sonsuza kadar burada tutamazdı.
Biraz yalpalasam da kapının oraya geldim ve kulbu kavrayıp aşağı indirdim. Kapı açıldı.
Koridor görüş alanıma girdi. Sağa mı sola mı gitsem bilmiyordum çünkü koridor uzundu ve neresi hangi tarafa gidiyor bilmiyordum, ama her nasılsa sağ tarafta sola göre biraz daha hareketlilik var gibi geliyordu seslerden, oraya doğru ilerledim. Dün akşam gördüğüm büyük ve lüks salona gelmiştim yine. Işıklar açık değildi, hava da yağmurlu ve kapalı olduğu için kasvetli bir ortam vardı; ama bahçeye açılan cam kapıdan yansıyan sabah ışısı ortamı karanlık da olsa aydınlatmaya yetiyordu.
Kanepedeki Doğu'ya döndü gözlerim. Altında dünkü pantolonu vardı ve üzerinde tişört yoktu, saçları alnı çevresinde dağılmıştı ve göz altları mordu, uyumadığı belliydi ve alkol kullanmıştı, önünde viski bardağı ve şişesi yarısı bitmiş bir şekilde duruyordu; kucağında da gözlerini kapatıp bu anla huzur doluyormuş gibi kendini ona yamayan bir pitbull köpeği vardı. Doğu da kucağındaki bu köpeğin başını ona şefkat ve sevgi veriyormuş gibi bir yumuşaklıkla ama buz gibi bir suratla okşuyordu.