Doğu ve onun kontrol hastalığı.
İstanbul'a giden siyah bir Range Rover'ın içindeyiz. Arka koltukta ben ve Doğu, ön koltukta Necati ve Yavuz. Yavuz yine arabayı sürüyor. Arabada garip bir hava hakim; ön koltukta Necati ve Yavuz futbol konuşurken Doğu ve ben sessiziz. Kapıya yaslanmış bir şekilde camdan bakıyorum. Doğu da heykel gibi kilitlenmiş bir şekilde bana. Onunla göz temasından kaçınıyorum.
Yozgat'taki evi toparlayıp almamız gerekenleri arabaya yüklemiştik ve gidiyorduk iki araba şeklinde. Arkamızda diğer şirket arabası geliyordu. Doğu benimle arka koltukta oturmak için direksiyonu Yavuz'a bırakmıştı.
Uzun uzun ağaçlı yolları geçerken yine her zaman bu yollarda olduğum gibi dalgın ve üzgündüm. Ama bu sefer üzgünlüğüm yenilmişlik de barındırıyordu. Doğu beni İstanbul'dan Yozgat'a ilk zorla getirdiğinde en sonunda yenenin kendim olacağını düşündüm, Kerem beni Giresun'a götürürken de aynısını, Doğu Giresun'dan Yozgat'a getirirken yine aynısını; ama şimdi Yozgat'tan İstanbul'a dönerken yenildiğimi kabul ettim artık.
Doğu'nun hem dini hem resmi nikahını kabul etmiştim ve karnımda 1-2 haftaya doğmak üzere bir çocuk vardı. O çocuğu çok seviyordum; tüm dünyam doğmadan o olmuştu. Karnımın içinde varolduğunu bilmek ve birkaç hafta sonra onunla tanışacak olacağım gerçeği beni heyecanlandırıyordu. O benim oğlum; doğacak, büyüyecek, benim tarafımdan bakılacak, emzirilecek, öğrenecekti. 5 yaşına, 10 yaşına, 20 yaşına gelecekti.
Bu çocuk benim Doğu'ya yenilme nedenimdi. Doğu'yu kabul etme nedenim. Doğu hayatımı çok iyi işlemişti gerçekten.
Bunca zaman hep bunları düşündüm ama artık şunu da fark etmiştim bu araba yolculuğunda: Bu böyle devam edemezdi. Doğu'yla bir iyi, bir kötü olamazdım. Bir sürü sorunumuz ve aramızda ne olduğunu bilmediğimiz bir bağ vardı. Doğu benim istemediğim şeyler yapıyor, beni zorluyor, istediklerimi yapmıyor ve sonra beni konuşturmadan cinsellikle sorunu çözmeye çalışıyordu. Ben de ona istediğini vermeyerek intikam aldığımı sanıyordum ama ikimiz için de gerçek bu değildi. Ne o sorunu çözüyordu ne ben intikam alıyordum. Tek olan aramızdaki bu düğümü daha da düğümlemekti. Eğer bir aile olacaksak, eğer bu çocuk bizim yanımızda mutlu bir şekilde büyüyecekse Doğu ile bir diyalog oluşturup geliştirmemiz gerekiyordu. Doğu artık bir aile babası ben de anne olacakken aynı hataları tekrarlayıp durmak aynı şeylerle sonuçlanıyordu. Ben bu dengeden sıkılmıştım.
Doğu'dan istediğim araba ev mevzusunu düşünmek beni çok utandırıyor ve üzüyordu. Şu an kafasını arabanın koltuğuna yaslamış ve bana doğru eğmiş bir şekilde gözlerini üzerime dikmiş, beni izliyor, beni süzüyordu; ben de gözümden aşağı akan yaşı elimi yüzüme getirerek sildim.
Keşke ondan hiçbir şey istemeseydim. Çünkü açık bir 'hayır' almak beni çok kötü sarsmıştı. Utanmıştım ve üzülmüştüm. Bu ondan maddi olarak istediğim tek şeydi ve evlendiğimiz için bana bu jesti yapacağını düşünmüştüm çünkü Doğu için bir araba hiçbir şey değildi. Çalışmamı da istemiyordu. Çalışıp o arabayı kendime almaya çalışsam 15 milyonluk bir arabayı kendime almam için kaç sene çalışmam gerekirdi? Hem de bakıp büyütmem, bana muhtaç bir bebek doğmak üzereyken.
Doğu'yu bu gibi küçük detaylar yüzünden hiçbir zaman sevememiştim.
Elinin yan tarafımdan suratıma uzandığını, dokunuşunu hissettiğimde başımı ona doğru çevirdim; çatık bir kaşla bana bakıyor ve gözyaşımın nedenini soruyordu bakışlarıyla.
Elini hafifçe itip burnumu çektim. Aklıma sürekli çok net sesiyle 'Porsche olmaz' dediği geliyordu. Bu da sinir ve üzüntü katsayımı arttırıyordu.