Hayat bir şekilde yolunu buluyor.
Başıma gelen şeyleri, yirmili yaşlarımdan itibaren, çok büyük bir azimle kontrol etme çabasına girdim. Okyanusta akıntıya kapılmış sürüklenen bir çocuk gibi, çaresizce ve var gücümle, direnebileceğim kadar akıntıya ve okyanusa direndim. Bu direncin beni en sonunda okyanustan kurtaracağını umut ederek günler, aylar, yıllar boyu yaşadım. Sonra doğru olanı, benim için yazılmış olanı kabullendim: Akıntıya teslim olmak ve beni her nereye götürürse kendime yeni bir yol bulmak.
Süreçlerimden çok fazla şey öğrenmiş birisiyim. İnsanlarla pek anlaşamayan, iyi iletişim kuramayan, kimsenin kötülüğünü istemeyen, kötü olmamak için uğraşan, ama sebepler ve sonuçlarla da belli noktada kötülüğe itilen ve kötü olarak görülen, dar ve sığ bir dünyada yaşayan, sabit, sabırsız, dikbaşlı, inatçı, meraklı, memnuniyetsiz birisiyim. Bu huylarım hayat boyu beni nereye götürdü, nerelerden çekip aldı, nelerden koruyup ne felaketler getirdi başıma bir nevi biliyorum. Çünkü kendimi tanıyorum artık. Kendimi tanımak zorunda kaldığım çok fazla şey yaşadım ve her ne yaşarsam yaşayayım durumu kendimle birlikte kabullendim. Savaşmadım, direnmedim; kabullendim ve izledim.
Başıma gelen, felaketim saydığım ilk felaket, yaptığım hırs yüzünden benden daha başarılı olan birisinin hakkına girmekti. O girdiğim hak beni seneler boyu oradan oraya savurdu: Tek başıma kaldım, kaçırıldım, hapsedildim, aşağılandım, hor görüldüm, doğurmak istemediğim bir çocuğu doğurmaya ve genç yaşımda anne olmaya zorlandım, hayatta yapmak istediğim her şey elimden alındı, tırnaklarını kaderime geçirmiş bir adam beni seneler boyu manipüle edip etimi, kemiğimi, ruhumu emdi, manipüleleriyle üst üste anne olmaya itildim; istediğim gibi olamadım: Girdiğim hiçbir ortamda istediğim gibi konuşamadım, gittiğim hiçbir yerde istediğim gibi giyinemedim, yapmak istediğim hiçbir şeyi tam olarak gerçekleştiremedim, olmak istediğim o 'İkra' hiçbir zaman tam anlamıyla olamadım ben. Onun kıskançlıkları, muhafazakarlığı; beni herkesten uzak bir yerde, bir cam fanusta yaşatıp sadece kendisinin görme ve tanıma isteği, her anlamda ona bağımlı olarak yaşamamın ona verdiği güven hissi, kendimi kurtarmaya çalıştığım an ettiği tehditleri, bir virüs gibi canıma yapışıp beni ele geçirme azmi, beni dönüştürmesi, dönüştürebilmesi, bileklerime zincirler takıp hamurumu istediği şekilde yoğurabilme potansiyeli.
Doğu beni seneler boyu evirip çevirdi: İstediği her şeyi, her şeyi yaptı ve yaptırdı bana.
O istiyor diye bu aile oluştu. O istiyor diye çocuklar oldu. O istiyor diye okuluma gidemedim, çalışamadım, potansiyelimi gerçekleştiremedim, bildiklerimi bile unuttum; o istiyor diye arka arkaya hamile kaldım ve çocuk sorumluluğum oldu, o istiyor diye sürekli her yerimi kamufle eden şeyler giymek zorunda kaldım, o istiyor diye gittiğim her yerde kör noktalara oturdum, o istiyor diye hiçbir yere gidemedim, hiçbir şey yapamadım, o istiyor diye, o istiyor diye, o istiyor diye...
Seneler geçti...
Çok, çok fazla şey değişti ama hiçbir şey değişmedi.
Demir'den sonra iki kere daha hamile kaldım. Doruk altı yaşındayken. Dört aylık bebeğim karnımdayken, yaz aylarında çok güneşin altında durdum diye kalbi durdu. Karnımın içinde öldü. O süreçte kullandığım ilaçlar, hormonlarımı ve sinirlerimi çok etkilediği için Doğu'yla her gün kıyamet minvalinde kavgalar yaşayıp durduk. Yeniden ayrılma noktasına geldik; Doğu'nun oyunları, tehditleri ve manipüleleriyle, yine ayrılmadık.
Aramız düzelsin diye yine manipüle etti beni, yeniden hamile kaldım, bir oğlumuz daha oldu, adını yine ben verdim: Deniz. O da tıpkı abileri gibi sarı, mavi gözlü; Doğu'nun ikizi gibi bir çocuk. 7 Nisan'da doğmuş bir koç burcu. Altı yaşına basmak üzere. Hareketli, koşuşturmacayı seven, meraklı, yaramaz, inatçı; Doğu gibi sinir bozucu.
![](https://img.wattpad.com/cover/154589283-288-k144481.jpg)