Ağlamam kesilmiyor; yaşadıklarımı, yaşayacaklarımı, ihtimalleri, bebeğimi düşündükçe daha da şiddetleniyordu.Aklımda bu kadar korkunç bir ihtimali yaşamama sebep olan Nermin'in ve Büşra'nın bedduaları, kötü niyetleri dönüp dönüp durarken kalbim sıkışıyordu adeta. Çok, çok üzülmüştüm; yüreğimi asla engelleyemediğim bir telaş kaplamıştı.
Doktor şöyle söylemişti: "Ultrason makineleri bazen kalp ritminde tekleme yapıyor. Yanılma payımız olabilir. Organları sağlam görünse de kalp ritmi için hastaneye gitmeniz ve farklı doktorların da görmesi gerekiyor. Yarın hastaneye gidip orada baktırın."
Doktor gittiğinden beri ben saatlerdir üzüntüden ağlıyordum, Doğu da çok üzülmüş ve endişelenmiş olmasına rağmen güçlü durmaya çalışıyor ve beni teselli ediyordu.
Gözümdeki yaşları silip kendimi dizginlemeye çalışırken elini sırtıma koydu ve desteğini belirtti. "İkra yapma böyle," diye konuştu o da üzgün bir sesle. "Harap ettin kendini."
Kendimi koyverdim. Hıçkırıklarımın arasında "Çok korkuyorum Doğu." dedim.
"Korkacak bir şey yok," dedi. Kendisi şu an benimle aynı düşünce ve endişeleri beslese de benim korkularımı almak, onları yok etmek ve beni rahat ettirmek için kendisini zorluyordu. Hem sesi hem tavrıyla bu zorlamayı anlayabiliyordum. "Doktor böyle bir şey var demedi. Makinede bozukluk olabilir yarın gidin baktırın dedi."
Endişeli gözlerimi endişeli gözlerine çevirdim. "Ya varsa?" diye sordum. Bir an sakinleşmiş olsam da bu ihtimal beni yine çok kötü ağlatmaya başladı.
Doğu dudağını yalayıp "Yok," dedi. "Neden kötü ihtimali düşünüyoruz?"
"Hep annen ve Büşra'nın bedduaları yüzünden," dedim. Ağlamaktan doğru düzgün konuşabiliyor muydum emin değildim. "O kadar beddua ettiler ki bana ve oğluma."
Doğu bu söylediğime sinirlenmiş bir şekilde "Saçmalıyorsun İkra," dedi. "Allah haksız yere edilmiş bedduaları doğmamış bir bebekten çıkarmaz. Neden inanmıyorsun sen bana?" Duraksadı. "Adım kadar eminim yarın bebeğimizin sağlıklı olduğunu göreceğiz."
Elimi karnımın üzerine koyup "Allah'ım..." diye kendi kendime konuştum. "Lütfen bebeğime hiçbir şey olmasın. Lütfen. Lütfen çok sağlıklı olsun Allah'ım."
Gözlerimi sımsıkı kapatmıştım. Doğu'yu görmüyordum.
"Amin," dedi duyabileceğim şekilde. "Amin güzelim."
Ben bir süre daha ağlamaya devam ettim. Doğu beni susturmaya, dikkatimi dağıtmaya, endişelerimi yok etmeye çalışsa da yaptığı ve söylediği hiçbir şey işe yaramadı. Çünkü şunu fark etmiştim: Bebeğime o kadar bağlanmış ve onu o kadar sabırsızlıkla, heyecanla bekliyordum ki ona ufacık bir şey olduğunu duymak beni darmadağın etmişti. Hemen hamileliğim boyunca yaşadığım bir sürü kötü şey aklıma gelmişti ve kendimi de bir yandan suçlamaya başlamıştım.
Hamileliğim çok zor geçmişti bu sugötürmez bir gerçekti. Çok fazla olay yaşamıştık, eve kapatılmıştım, kaçmıştım, Doğu'nun ailesiyle bir sürü olaylar yaşamıştık, Büşra denen ruh hastasıyla girişmiştim, kanamalarım olmuştu, doğru düzgün beslenmemiştim. Bunların hepsinin olduğu arka arkaya aklıma geliyor ve ağlamaktan kendimi alamıyordum.
Kendi kendime konuşarak "Kötü beslendiğim için mi böyle oldu?" diye sordum. "Yoksa kötü şeyler yaşadığım için mi?" Burnumu çektim. "Benim yüzümden hep."
Doğu yüzüme dikkatle bakıyordu yanımda otururken. Bir nefes alıp, sakin kalmaya çalışarak, beni iyice kendisine çekti ve kucağına oturttu. Bir şey söyleyecek gibiydi.