74

1K 105 249
                                    


Dehşet, çaresizlik, korku, endişe, felaket o kadar şiddetli sarsıyor ki insanın bedenini ve aklını; önündeki birkaç saniye insanın hayatına mal olabiliyor ya da ömür boyu hatırlayacağı bir travma bırakabiliyor. 

İnsanın bir çocuğunun olması ve anne olmak garip. Bunu ben seçmedim, istemedim, bir anda oldu; ama iyi ki oldu. Düşündükçe şaşırıyorum: rahmine giren bir sıvı damlasından bir canlının oluşması, onu 9 ay karnında taşımak, doğurmak, emzirmek, sana muhtaç olması çok mucizevi şeyler. Bir mucizeyi yaşadım ben Doruk'la. O mavi gözleri bana her baktığında, başını köprücük kemiğime koyup gözünü her kapattığında, bana her gülümsediğinde, saçımı her çektiğinde, onu kucaklamam için bana kollarını her uzattığında, onu her emzirdiğimde, emzirerek uyuyakalmasını sağladığımda, yanağını her öptüğümde, onu her hissettiğimde, beraber uyuyup kokusunu içime her çektiğimde... İnanamadığım bir mucizeyi yaşadım. 

Kocaman mavi gözleri, tombul şişman ayakları, şişman yanakları olan sarı bir bebek Doruk. Huysuz değil. Hep gülümsüyor, ellerini birbirine çırpıyor; mutlu bir bebeğim var. Onun ömür boyu hep, hep böyle mutlu olması için canımı bile veririm. Bağ kurabildiğim, karşılıksız sevdiğim, hep seveceğim tek varlık. Sonsuza kadar da öyle kalacak oğlum.


Ben yerimden sıçrayıp Doruk'a doğru koşarken taştan ağır buda büstleri birbiri üstüne devriliyor, Doruk'a doğru yuvarlanıyordu; bir büst diğerinin üstüne düştü daha gerisinde olduğu için, ben çığlık çığlığa bağırırken, gerideki büst üstüne düştüğüyle beraber yerde parçalandı, Doruk'un en fazla beş santim ilerisinde. 

Dehşet içinde Doruk'u kollarından tutarak kucağıma çektim; elim, ayağım titriyor, adını söylüyordum Doruk'un; halbuki hiçbir şey göremiyor ve duyamıyordum. Sadece Doruk'un küçük elinin kafasını vurduğu yerde olup ağladığını görebiliyordum. Ağzı sonuna kadar aralanmıştı ve gözleri kısılmış bir şekilde bağırıyordu canı acıdığı için.

Doğu'nun vücudumu sarstığını, bana korku ve endişe içinde ne olduğunu sorduğunu duyuyordum, hiçbir cevap veremeden. Ben de ağlıyor ve Doruk'u sımsıkı tutuyordum onun o haline bakarak. 

Doğu sert bir şekilde Doruk'u kucağımdan çekti, hızlı adımlarla ilerledi; ben de peşlerinden koşup boştaki kollarımı oğluma doğru uzatıyordum çaresizce, gözyaşlarımdan hiçbir şey göremiyordum. Doğu buzluğu açıp Doruk'un kafasına buz koydu. Şakak bölgesinde bir çizik oluşmuş ve kanıyordu aşağı doğru kayan bir damla şeklinde. 

Hem ben hem Doruk ağlıyorduk. Doğu bana ne söylüyorsa duyamıyordum; ama Doğu öylesine soğukkanlı ve hareketliydi ki benim ayaktaki titremelerime karşılık o buz gibi bir şekilde Doruk'un o haline müdahale edebiliyordu. O nereye gittiyse peşinden gittim: Cüzdanını ve telefonunu alıp evden çıktığında ben de çıktım. Ayakkabılarımızı giyindik.

"Doğu..." diye hıçkırarak adını söyledim gözyaşları içinde. Beni kolumdan tutmuş çekiyordu, Vito'ya bindik. Ne olduğunu anlayamıyordum ama Doğu en yakın özel hastaneye sürmesini söyledi. Elindeki buzları Doruk'un kafasına tutmaya devam ediyordu, Doruk da ağzı açık bir şekilde ağlamaya. Kıpkırmızı olmuştu. 

Doğu soğukkanlı bir şekilde durarak, buna rağmen sakinleştirici bir ses tonuyla Doruk'un kulağına "Yok bir şey aslan oğlum." diye fısıldadı. Kanayan yerin üstüne bastırıyordu elini. "Geçti."

Böyle şeyler söyleyip, elini sıkıca bastırarak, Doruk'un gözlerinin içine içine bakarak biraz da olsa yatıştırdı hastaneye gelene kadar. Bense hissettiğim dehşetten, acıdan, korkudan, çaresizlikten hiçbir şey yapamıyor; titreyerek ağlıyordum sadece. Yine de Doğu'nun elini bir yandan elimin arasına geçirdiğini ve dudağına götürüp beni de sakinleştirmeye çalışarak öptüğünü hissetmiştim. Beni de sakinleştirmeye çalışıyordu ama sakinleşebilecek halde değildim. 

laylaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin