Çok uzun ve şiddetli bir kavga oldu evimizin önünde.
Ben kucağımda Doruk'u tutarken, Alara beni sakinleştirmeye ve içeri çekmeye çalışırken, Batı ve Güney Doğu'yu tutmaya çalışırken Doğu ve Birol'un küfürleriyle adeta tüm şehir inliyordu. Doruk ağlıyordu. Doğu'nun annesi Nermin de gelip Doruk'u kolumdan çekmeye çalışıyordu. Ben, Alara ve Dilan ayaküzeri Nermin ve Büşra'nın annesi Neriman'la kavga etmeye başladık.
Dilan "Ne yaptığını sanıyorsun be sen? Moruk!" diye bağırdı Nermin'e. "Kızın çocuğunu alamazsın kucağından! Bak bana yaptın, bu kıza yapmana izin vermem!"
Nermin "Sen kimsin? İkinizin de ağzı açlıktan kokuyordu. Yamandınız oğullarıma! İki aşüfte!" diye cevap verdi.
Ben "Senin farklı mıydın? Sen de kendini yamamışsın demek ki! Gelin kaynana toprağına çekermiş işte!" dedim.
Bu lafı nereden biliyorum ondan bile haberim yok.
Ayaküzeri bize vurmaya başladı Nermin. Hem bana, hem Dilan'a; ben kucağımda Doruk olduğu için geri çekildim ama Dilan karşılık verdi. Birbirlerinin ellerini itip saçlarını çektiler, Neriman da dahil oldu; o dahil olunca ben de Doruk'u Alara'nın kucağına verdim. Doğu'nun babası gelip ayırmaya çalıştı hepimizi.
Bir yandan da Doğu ve Birol'un birbirine ana avrat gitmesi ve Doğu'nun Birol'un üstüne çıkıp yumruklaması duyuluyordu. Birol ona vuruyordu o Birol'a. Doğu'nun elleri kan olmuştu ve kaşı patlamıştı. Birol'un da ağzı, yüzü, burnu kanıyordu; Güney en son sert bir şekilde çekip kaldırdı Doğu'yu.
Böyle belki yirmi dakikadan fazla kavga ettik çingeneler gibi.
Sonra Dündar, Çiçek yenge ve Hasan amca geldi; hepimizi ayırıp farklı taraflara çektiler. Küfürler, bağrışmalar, Doğu'nun gürleyen sesi birbirine karışmıştı; Doruk çok kötü ağlıyordu. Ben de onu öperek sakinleştirmeye çalışıyordum ama rezillik öyle diz boyuydu ki korkuyordu çocuk.
Doğu Birol'u, Birol Doğu'yu tehdit etti; Neriman gelip benim suratıma tükürdü. "Her şey senin yüzünden kahpe!" diye.
Ben de "Defol evimden! Gidin!" diyerek bağırdım cinnet halinde.
Gittiklerinde hala bağrışıyor ve tehdit ediyorduk birbirimizi.
Evimize girdik. Doğu, ben, Doruk, Alara, Batı, Güney, Dilan ve kızları Ceren. Doğu'nun kaşı kanıyordu. Doruk'u Alara'nın kucağına verip gidip pamuk ve tentürdiyot getirdim. Gözyaşları içinde kaşındaki ve burnundaki kanı silip suratını temizlerken gözlerim dolmuştu. Güzel gözlerinden aşağı benim yüzümden kan süzülüyordu. Suratını kavrayıp dudağına küçük bir öpücük kondurdum.
"Ne yapmış sana böyle ya?" dedim suratına, dinmeyen kanına bakarak. "Elleri kırılsın. Şerefsiz."
"Sen bir de onu gör."
Ağlarken suratımı buruşturdum. Bu durumda bile ödün vermiyordu egosundan. Ama ona baktıkça o kadar kötü oluyordum ki... Doruk'u görüyordum. Doruk'un gözlerini, burnunu, suratını. Temizleyip yara bandı yapıştırdım kaşına. Burnuna da pamuk tıktım kanaması dinsin diye.
"Oğlum bu nasıl bir rezillik?" diye sordu Güney Doğu'ya. "Bu kadar kanlı bıçaklı mısınız? Bak yarın cinnet geçirir birbirinizi öldürürsünüz Doğu. Bir çözüm bul bu duruma."
"Ne yapayım Güney?" dedi Doğu dik bir sesle. "Tanımıyor musun? Hepsi orospu çocuğu. Laftan mı anlıyor?"
"Dedemle konuş." dedi Güney çok ciddi bir sesle. "Büşra'yı evlendirsin."
Doğu'dan önce Alara konuşarak "Kaç kere konuştuk abi." dedi Güney'e. "Dedem Büşra'yı kuma al diyor."
Doğu'yla göz göze geldik. Artık ne hissedeceğimi, neye sinirleneceğimi, neyle mücadele edip savaş vereceğimi şaşırmıştım. Bir insan her gün yeni bir şeyle savaşmak zorunda kalır mıydı? Ben kalıyordum. Bebeğimi almak isteyen, beni köpek yerine dahi koymayan bir ailenin içine düşmüştüm; o aile o kadar adiydi ki benim varlığımı görmezden gelip eşime başka bir kadını dayatıp duruyordu. Benim de söyleyecek hiçbir şeyim, hiçbir gücüm yoktu.