İkimizin elinde de içinde sakinleştirici çay bulunan kupa bardaklar, birbirimize karşı koltuklarda, salondaki sessizliğin içinde oturuyorduk. Ben bakışlarımı kaçırıp yere doğru bakarken onun bakışları benim yüzümdeydi. Erdal abi Doğu'yla ne konuşmuştu tam olarak bilmiyordum, bu Doğu'ya iyi mi kötü mü etki etmişti onu da bilmiyordum, az sonra başlayacak konuşmanın şekline göre anlayacaktım.
"Seni dinliyorum." dedi Doğu. Ses tonunda altında ne yattığını anlayamadığım, ama Doğu'nun kendisini çok büyük bir emek vererek kontrol altında tuttuğunu belli eden bir iz vardı.
Çayımdan bir yudum alıp bakışlarımı yerden kaldırdım ve Doğu'nun yüzüne baktım. "Böyle yaşamaktan mutsuz olduğumun farkındasın sen de." dedim açıkça. Yüz yüze bakıyorduk, dudağında bir hareket gördüm. Biliyor ama ne karşılık vereceğini kestiremiyordu şu an. O yüzden devam ettim. "Olanlara benim tarafımdan bakmaya çalıştın mı hiç?"
"Seni anlayabiliyorum," dedi, hayır; bunca zaman anlamamıştı. "Bir anda kendini böyle bir durumun içinde buldun. Benim için de durum farklı değil."
"Sen kendini bu durumun içinde bulmak istiyordun ama Doğu," dedim. İkimiz de bizden beklenilmeyecek şekilde sakin ve anlayışlı konuşup birbirimize öyle bakıyorduk. Derin bir nefes aldım. Ona açıkça, sakince, bağırmadan çağırmadan, kavga etmeden sorunlarımı anlatacaktım. "Anne olduğum için pişman değilim. Doruk'u çok seviyorum. İfade edemeyeceğim kadar çok," Duraksadım. "Ama bu benim hayatımı kısıtlasın istemiyorum."
"Ne yönde bir kısıtlamak İkra?" dedi Doğu. "Çalışamamak mı?"
"Sadece çalışamamak değil," dedim ona yanıt vererek. "Sana bir soru sormak istiyorum ve dürüst cevap vermeni istiyorum."
Doğu kaşını çattı. "Sor?" dedi.
"Dürüst olacağına söz ver."
Meraklanıyor gibiydi. "Söz." dedi.
Dudağımı yaladığım ve elimdeki kupayı daha sıkı tuttum. "Bir araba istediğimi biliyordun. Sana açıkça söyledim. Neredeyse her gün kavga ettik. Neden almadın istediğim arabayı bana?"
"Kullanmayı bilmiyorsun." dedi geçiştirir gibi.
"Neden öğretmedin o zaman?"
"İkra araba kullanmak her zaman öğrenebileceğin bir şey," Lafına devam edecekti ki onu el işareti yaparak susturdum. Dürüst olmasının sözünü tutmasını istiyordum. Bu hareketimden imamı anlamış gibi gözünü kapatarak derin bir nefes aldı ve dürüst oldu: "En azından Doruk'un biraz daha büyümesini bekliyorum. Ayrıca hastanede söylediğin çok iğrenç bir şeydi," Duraksadı. "Seni kendim bir yerlere götürmek ve gittiğin yeri görmek istiyorum."
Bu söylediği sinirimi bozsa da sakin kaldım. "Dürüst olduğun için teşekkürler," dedim iğneleyici bir tonda. "Şunu anlamıyorsun. Sen bir şeyi yapmadığında, bana hayır dediğinde, beni kısıtladığında, kapıyı üzerime kilitleyip gittiğinde bile niyetini anlayabiliyorum. Doğu seni tanıyorum. Neyi ne niyetle yaptığını ve aklından nelerin geçtiğini bilmek beni hırçınlaştırıyor, sen bunu görmüyorsun."
"Üzgünüm," dedi. Elindeki çaydan hiç içmeden bana bakıyordu. "Ama benim yapım böyle İkra. Böyle bir adamım ben."
"Böyle birisiyim diyerek işin içinden sıyrılamazsın Doğu," dedim. Sesim oldukça ciddi ama normal bir tondaydı. "Eğer seninle bir ömür geçireceksem, eğer oğlumuz mutlu büyüyecekse, sağlıklı bir aile olacaksak ikimizin de törpülemesi ve kabul etmesi gereken şeyler var. Bunun farkındasın değil mi?"
"Farkındayım." dedi. Çayından bir yudum aldı ilk defa. "Çay güzel olmuş bu arada. Eline sağlık."
Birbirimizin gözünün içine bakıyorduk. "Afiyet olsun." dedim. Bir sessizlik oldu. Neler söyleyeceğimi, söyleyeceklerimi kabul etmek zorunda kalacağını bildiği için biraz kaçıyordu konuşmaktan ama onu ince ve zayıf damarından yakalamışken bırakmaya niyetim yoktu. "Bugün beni çok üzdün." dedim açık olarak, bunu da sesime yansıtmıştım aynı zamanda.