64

1.7K 128 405
                                    


Pelin'i göndermiştim ve Doruk huysuzluk yapıp duruyordu. Ağlıyor, salladıkça uyuyor numarası yapıp sallamayı bıraktığım an yeniden ağlıyor, ağlıyor, ağlıyordu. Çıldırtmıştı beni artık. 

Ama benim aklım Pelin'deydi. Gerçekten çok kırık ve kırılgan görünmüştü gözüme. Benden yardım isterken çaresiz kaldığı için yardım istediği belliydi, buna inanmıştım. Gözlerinde o çaresizliği görmüştüm. Ben de daha önce çok maddi olarak kötü dönemlerden geçmiş, çaresiz kalmış, parasızlığın ne olduğunu bilen birisiydim. 20 TL ile bir haftayı geçirmem gereken zamanlarım olmuştu. Hiçbir zaman refah içinde yaşayan birisi olmamıştım şu ana kadar. 

Pelin'i reddetmek istememiştim çünkü başı sıkışmış ve beni iyilik yapacak mıyım diye test etmek için gönderilmiş gibi hissediyordum. Artık birisi benden bir şey istediğinde, iyi ya da kötü bir şey olduğunda, bir dua duyduğumda hemen oğlumu düşünüyordum. 'Ya bu oğlumdan çıkarsa? Ya bu iyiliği oğlum için yaparsam ve bu ilerde onun karşısına bir güzellik olarak çıkarsa? Ya birisinin kalbini kırarsam da ilerde oğlumun kalbi aynı yerden kırılırsa?' düşüncelerim hep bunlardı. Belki sağlıklı değildi ama bunlardı. 

Pelin'e borç vermeyi çok isterdim ama nasıl verecektim ki? Doğu'dan isteyemezdim. O asla Pelin'e 1 TL'sini bile verecek bir adam değildi. Hatta Pelin'e değil, kendi arkadaşlarına bile. Emrah, Yusuf, Bora istese vermezdi diye düşünüyordum. 

Ama ben Pelin'e bu parayı bir şekilde vermek istiyordum. Kenarda birikmişim yoktu, 300 bin TL az bir para da değildi hatta benim için servet değerindeydi. Günlük çekebileceğim limit maksimum 4000 TL olduğu için böyle bir şeye girişemezdim. Doğu'ya da soramazdım. Başkasından da isteyemezdim Pelin için. Elim kolum bağlıydı ama aklıma gelen bir şey vardı: Altınlar. 

Doğu'nun üzerine zimmetli olasalar da Doğu onların bana ait olduğunu ve ne istersem yapabileceğimi söylemişti. Doğu'nun altınları, bir miktar dolar ve eurosunu, bazı pahalı saatlerini ve şirketin birkaç dosyasını içinde tuttuğu gizli bir kasa vardı evde. Çok ağır bir şeydi. Bana aldığı altın kemerler ve bilezikler falan da oradaydı. Ben de o bileziklerden birkaçını alıp Pelin'e verecektim. Zaten borç olduğu için Doğu fark etmeden yerine koyardım. Hem Doğu bu kasayı çok sık açmıyordu.

Tek sorun şifre konusunda emin olamamamdı. Bana bir kere şifreyi söylemişti Doğu, 8 haneliydi, 'Allah eder bana bir şey olursa, ne olur ne olmaz...'la başlayan bir cümlenin devamında söylemişti şifreyi. Benim, Doğu'nun ve Doruk'un birleşiminden bir şeydi. 14 ile başlıyordu ama devamını hatırlamıyordum tam.

İçinden 5-6 tane bilezik alacaktım. Doğu'nun eurolarına, dolarlarına falan dokunamazdım. Hatta bana ait olduğunu söylediği bilezikleri düşündükçe bile soğuk soğuk terliyor ve geriliyordum, bu konularda çok katı bir adamdı. İçinde yaklaşık 10-15 milyon değerinde Türk parası vardı altın, dolar ve euro bazında. Bileziklerin gittiğini fark etmezdi, ama eğer fark ederse vereceği tepkiyi kestiremiyordum.

Ama bu durumda yapabileceğim başka bir şey yoktu. Benden yardım istemiş birisini geri çevirmek istemiyordum. Esra ve Sertap'ı geri çevirmiştim evet ama onlar sıkıştıkları için değil, zenginliklerine zenginlik katmak istedikleri için iyilik istemişlerdi benden.

Dolabın gizli bölmesindeki kapakları açtım ve o kocaman, ağır kasayla karşılaştım. Gri bir demirdendi ve yerinden oynatmak adeta imkansızdı. Dudağımı ısırdım. O kadar çok gerilmiştim ki Doruk kucağımda bunu fark etmiş gibi ağladıkça ağlamaya başladı. Susması için söylenip bir ona, bir kasaya bakarken kasanın şifresini hatırlamaya çalışıyordum bir yandan. Ben, Doğu ve Doruk. Şifrenin 14 ile başladığını biliyorum. Ama Doğu ne demişti tam hatırlamıyorum. 

laylaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin