Gözlerimi kendi rahat ve sıcak yatağımdan çok bağımsız bir yerde, Aslı'nın evinin rahatsız deri kanepesinde açtığında omzumdaki tutulma yüzümü ekşitmeme neden oldu.
Hafifçe toparlanıp gözümün önünde dağılmış kahküllerimi elimle geriye taradıktan sonra duvardaki çiçek desenli saatten sabahın sekizi olduğunu görebilmiştim.
Esneyip boş boş etrafa bakmaya başladım.
Dün Doğu'dan kaçtıktan sonra kendi evime gidemeyeceğim için –çünkü oraya mutlaka bakar ve beni bulurdu-, babaanneme mesaj atıp Aslı'nın yanında olduğumu söylemiştim. Telefonumu da kapatıp rahatça kafa dinlemiştim.
Doğu'nun hesap sormasına hazır değildim ama güzel bir yalan uydurmuştum ve bu yalanı öyle bir sunacaktım ki, inanmak zorunda kalacaktı.
Telefonumu elime alıp uçak modunu kapattım. Aramalar, mesajlar birer birer yağmaya başlarken telefonun sesini kapattım Aslı uyanmasın diye.
Doğu tam 27 kere aramış ve mesaj kutumu döşemişti.
Mesajlara baktım.
Doğu: nerdesin
Doğu: aç telefonlarımı
Doğu: niye kaçıyosun ikra seni her türlü bulurum ben
*
Doğu: amk kızı açsana
*
*
Doğu: aslılar mı
Doğu: cidden mi
Derin bir nefes aldım. Doğu'nun burada olduğumu bildiğini biliyordum, gece camdan bakarken apartmanın önündeki arabasını görmüştüm. Öyle ki buradan çıkınca yakama yapışacak ve elli tane soru sorup canımı sıkacaktı.
Ayağa kalkıp salonun kapısını kapattım ve tekrar koltuğa oturarak Doğu'yu aradım.
İkinci çalışta açtı.
"İkra?" dedi, adımı söylerken sesi devamında gelecek bir milyon sorunun habercisiydi ama bunu sezdiğim için onu durdurdum.
"Tam 27 kere aramış olmanın ve mesajlarının nedenini öğrenebilir miyim acaba?" dedim, yağ gibi üste çıkacak; lafımı kesmesine izin vermeyecektim.
"Sen kendini bana öldürtmek mi istiyorsun?" diye tısladı aniden. Çok sinirlendiği ve gün boyunca sinirini yatıştırmaya çalıştığı belliydi. "Aşağı in."
"Neden?" derken sesim meydan okuyordu ona resmen. "Bana hesap sorma hakkının olmadığını ne zaman anlayacaksın? Senin o ağır abi tavırların bana sökmez Doğu. Merak ettiğin bir şey varsa sorarsın, ben de işime gelirse cevap veririm."
Doğu çok derin bir nefes aldı. Onun bu nefesini çok iyi tanıyordum, söyleyeceklerini yutuyordu.
"İkra," dedi yeniden, az öncekinden sessiz fakat daha keskin bir tonla. "Aşağı in."
Dudağımı yaladım. "Tamam," dedim. "Hazırlanıp iniyorum. Bekle."
Telefonu kapatıp yattığım yeri toparladım ve yüzümü yıkadım. Ağzımı çalkalayıp vücuduma parfüm sıkıp giyindim. Salonun kapısını yavaşça kapatıp evden çıktım ve asansörle aşağı inerek binanın çıkışına geldim. Aralık gelmişti, hava buz gibi soğumuştu artık; montuma sıkı sıkı sarıldım.
Binadan çıktığımda Doğu arabasına yaslanmış bir şekilde benim olduğum tarafa bakıyordu. Buz gibi havaya rağmen üstünde sadece ince bir tişört vardı. Altın saçları dağılıp gözünün önüne düşmüştü, göz altları mosmordu; çok uykusuz ve huysuz duruyordu.