Karşımda, aradan iki sene geçtikten sonra gördüğüm tanıdık iki yüz: Sertap ve Sanem. Önce Sertap, elinde bir hediye paketi, suratında bir sırıtış; arkasında da dik dik gözlerimin içine bakan ifadesiz Sanem.
Yalandan da olsa gülümsedim. "Hoş geldiniz." dedim, halbuki Sanem'in gelmesinden hiç, hiç hoşlanmamıştım.
İki sene geçmiş ve onunla sadece bir kere oturmuş olmamıza rağmen bana attığı rahatsız edici bakışları, beni ve oğlumu süzüşünü, söylediği ve anlattığı garip şeyleri hala hatırlıyordum. Ondan rahatsız olmuştum. Yine aynı şekilde bakıyordu. Beni rahatsız edecek şekilde.
Salonda oturduk. Çay içip yaptığım kekten, tatlılardan yedik; havadan sudan konuştuk. Sertap Bora'yla ayrılığını, boşanma sürecini anlattı. Bora'nın ona ihanet ettiğini ve ilişkilerinin son zamanlarında Sertap'ın üstüne çok gittiğini. Buna rağmen aralarında bir çocuk kaldığını. Pek çok şey. Ben de verebildiğim ayaküzeri geçiştirmeli cevaplarla onu geçiştirdim. Kötü olmuş, sen böyle bir şeyi hak etmiyordun, her şeyin hayırlısı olsun, Allah sana daha iyi kapılar açsın gibi şeyler.
Sanem pek konuşmadı. Beni, vücudumu, yüzümü; evimi, evimin eşyalarını, evin dizaynını, merdivenleri, camdan görünen manzarayı süzüp durdu.
Sonra da bana "Burası ne kadar güzel bir ev böyle." dedi. "Eşin mimarmış ya. O mu yaptı?"
Tatlımdan bir çatal alarak başımı salladım. "Evet." dedim. "Teşekkürler."
"İçini hiç beğenmedim ama." dedi. "Kim dekore etti?"
Çok da umurumda beğenip beğenmemen.
"Ben." dedim. "Ben içini gayet beğeniyorum. Evim benim istediğim gibi, çok şükür. Her şeyiyle."
İçerden ağlama sesi geldi. Demir uyanmıştı. Demir uyanınca onunla birlikte zincirleme şekilde Doruk da uyandı; ikisi aynı anda ağlamaya başlayınca yerimden kalkıp yatak odasına doğru ilerledim. Demir'i beşiğinden alıp alnını öptüm ve Doruk'un yanına oturdum. "Annem, günaydın." dedim ikisinin de yüzüne gülerek. "Güzel uyudu mu benim bal oğullarım?"
İkisi de kızarmıştı ve sıcacıklardı. Kıkırdayarak üstlerindeki yeleği çıkardım. Sonra birlikte salona geldik.
Sertap "Maşallah." dedi Demir'i görünce. "İlk defa görüyorum küçük oğlunu. Allah güzel, uzun ömürler versin."
"Amin. Sağ ol Sertap." dedim Demir'in suratına bakıp alnını öperken.
"İki senede iki çocuk. Çok akıllısın." diye dahil oldu Sanem. "Seneye bir tane daha doğurursun artık."
Sesine, ses tonuna, konuşma şekline o kadar sinir oluyordum ki. Beni, oğullarımın suratını, gözlerini öyle bir süzüşü vardı ki... Hemen gitmesini istiyordum bu salağın.
"Olabilir." dedim ben de gıcık bir sesle. "Eşim istiyor üçüncüyü. Ama ben araya biraz zaman koymak istiyorum artık."
"Doğu ne yapacak bu kadar çocuğu?" diye sordu Sertap.
Güldüm. "İkimiz de bir kızımız olsun istiyoruz."
"Kız çocuğu isteyen adamlar başka kadınların hayatını mahvetmiş kişiler oluyor genelde."
Yine o iğrenç ses tonuyla konuştu. Bu kadının benimle, ailemle, yaşantımla bir derdi var gibiydi; içine sinir, öfke, nefret, kin yüklenmiş ve bunca şeyi içinde tutamadan köpürüyor gibi.
"Tam tersine. Benim kocam çok cömert, yardımsever, düşünceli bir adam. Kimseye durduk yere kötülüğü dokunmaz." Duraksadım. Sinirini bozmak için biraz yayıldım oturduğum koltukta. "Sende var mı birileri? En son evli bir adamı bekliyordun hala, geldi mi?"