5 AY SONRA
Anne olmanın bu kadar zor ve meşakkatli bir şey olduğunu tahmin etmemiştim hamileyken. Bir bebeğim olur hep yanağını öperim, suratını severim, sarılırım, beraber uyurum ve emziririm diye düşünmüştüm. Hayallerim ve Doruk'la kafamda oluşan görüntüler hep bu yöndeydi ama şimdi 5 aylık bu hiç susmayan bebek yüzünden kafamın içine birisi defalarca çekiçle vuruyordu.
Tüm gece ne Doğu'yu ne beni uyutmuştu. Yarım saatte bir uyanmış, evi inletircesine ağlayarak bize eziyet etmişti. Beni öyle bir hale getirmişti ki yataktan kalkmaya dahi halim yoktu. Şimdi sabah olmuş, hava aydınlanmış, Doğu çoktan işe gitmiş olmasına rağmen kılımı kıpırdatacak mecalim yoktu. Elimde telefon sessizce Doruk uyanmasın ve biraz dinlenebileyim diye yatakta kıvranıyordum. Hareket ettiğim an uyanıp ağlamaya başlayacağı için hareket etmekten, tuvalete gitmekten dahi korkuyordum.
Doğumumdan bugüne tam 5 ay geçmiş ve Doruk beş aylık olmuştu. Bu sıralar diş çıkarttığı için çok huysuzdu. Bu yüzden Doğu ve ben her gece işkence testlerinden geçiyorduk. Doruk tıpkı babası gibi bir karakterdeydi; inatçı, dominant, kıskanç, sinir bozan. Beni yoruyordu. Hatta o kadar yoruyordu ki bu beş ay içinde doğumdan kalan tüm kilolarımı vermiş, eskisinden bile daha zayıf bir hale düşmüştüm; tek fark emzirdiğim için memelerim eskisinden daha büyüktü. Kıçım da öyle.
Bu beş ay içinde neler olmuştu? Hiçbir şey ama çok şey:
Öncelikle Doğu ondan beklenmeyecek kadar iyi bir babaydı. Hem iyi bir baba hem iyi bir eş. İyi ve destekçi. Hatta benden çok onun sırtında daha çok yük vardı. Öyle bir insan olmuştu ki bu beş ay içinde Fatih Şekercizade'den bile daha iyi bir baba olduğunu söylesem yalan olmazdı. Hayatı çok yorucuydu ama asla şikayet etmiyor hatta her gün Allah'a böyle bir hayatı olduğu için şükrediyordu: Sabah yedide uyanıyor en geç sekizde şirkette oluyordu, akşam tam beşte eve geliyordu, eve geldiği andan itibaren benim yerime Doruk'la o ilgileniyordu ben de bu şekilde günün diğer yarısını kendime ayırabiliyordum, geldiği andan itibaren Doruk'un altını o değiştiriyor, ağladığında o susturuyor, gazıyla üstüyle duşuyla Doğu ilgileniyordu, gece olup yatağa girdiğimizde Doruk ne zaman ağlarsa beni uyandırmadan kendisi kalkıyordu, Doruk'u susturmaya çalışıyordu, eğer Doruk acıktığı için ağlarsa beni uyandırıp emzirene kadar ona yaslanmamı sağlıyordu-çünkü ben emzirirken dahi çok uyukluyordum-, sonrasında geri beşiğine koyup benim de üstümü örtüyordu, yan odada proje çalışmalarına devam ediyordu ama kulağı hep yatak odasında 'Doruk ağlarsa' alarmındaydı. Resmen robot gibi çalışıyordu. İş-ev-Doruk-ben-gece projeleri. Beş aydır bu dengeyi hiç bozmamıştı. Haftasonları ve hafta içi bazı akşamlar gezmeye dışarı çıkıyorduk. Dondurma yiyip sahilde yürüyüş yapıyorduk. Ya da Fenerbahçe maçı olduğu günler Doruk'u da alıp maçlara gidiyordu. Birkaç kere ben de gitmiştim ama çok sarmamıştı.
Yani ondan beklemediğim kadar iyi bir 'babalık' performansı sergiliyordu. Doğu çok iyi bir baba ve eşti son beş aydır. Bunu inkar edemezdim. Ama ben? Kendimi nasıl değerlendirmem gerektiğini bilmiyordum ancak Doğu kadar iyi olmadığım kesindi.
Öncelikle oğlumu çok seviyor ve ona tüm ilgimi, sevgimi veriyordum; elimden geleni yapıyordum. Ama bazen çok erken anne olduğum gerçeği canımı sıktığı için hırçınlaşıyordum. Hem Doruk'a hem Doğu'ya karşı. Doğu da bu tavrımı anlayıp üzerime gelmiyordu. Kafamın içinde dönen şeylerin farkındaydı. Hastane odasında yaptığımız 'paran için' muhabbetinden sonra değişen çok fazla şey olmuştu çünkü; dediğimi yapmıştım. Yapmaya da devam ediyordum. Öncelikle kendime neredeyse her gün lüks marka çanta, ayakkabı, kıyafet, mücevher alıyordum; aldığım hiçbir şeyin fiyatına bakmadan internetten sipariş ediyordum sadece. Ya da alışveriş merkezine gidip bir sürü poşetlerle eve dönüyordum.