Pekala, fırtınalardan korkmayı on yaşında bırakmış olmam gerekirdi. Ancak bu seferki cidden fazla gürültülü ve ürkütücüydü. Yatakta kıpırdanıp pencereden dışarı baktım. Dışarısı zifiri karanlıktı, arada bir çakan şimşeklerin anlık verdiği parlaklığın dışında herhangi bir ışık yoktu.Gözlerimi ovuşturarak yataktan sıyrıldım. Ayaklandıktan sonra, babamın odasına yöneldim. Eskiden, küçük bir kızken, geceleri korktuğum zamanlarda onunla beraber yatardım. Şimdi de aynısını yapmak istiyordum. Koridorda ilerlerken, Adler'in kapısının alt kısmından hafif bir ışık geldiğini görünce durdum. Uyanık mıydı? Bu saatte?
Kapıyı hafifçe tıklattığımda ayak sesleri duyuldu ve birkaç saniye sonra kapı aralandı. Adler sorarcasına bana baktığında utangaç bir şekilde saçlarımla oynayarak gülümsedim. "Şey... fırtına yüzünden uyanıp babamın yanına gitmek için kalktım. Geçerken de ışığını gördüm, o yüzden uyanık olup olmadığını merak ettim."
"Anladım." Başını sallarken kapıyı biraz daha açtı. "Girsene."
Aslında planım babamın yanına gitmekti ama, elbette Adler'le olmak kulağa daha hoş geliyordu. Çok daha hoş. Küçük adımlarla içeri girdim. Kokusu tüm odaya sinmişti, harika. Gözlerimle etrafı taradım. Masanın üzerindeki lamba açıktı, ışık buradan geliyordu demek ki. Lambanın yanında birkaç kağıt ve bir de kalem vardı.
"Demek fırtınadan korkuyorsunuz doktor hanım?"
Gülerek ona döndüm. "Bu fırtınadan korkuyorum Adler. Dışarıyı gördün mü?"
"Gördüm." diye yanıtlarken yanıma adımladı. "Sanki gökyüzü delinmiş gibi." Sesinin kalın, çekici tınısına bayılıyordum. Onu tüm gün konuşturmak isterdim.
Tek elimi ağzıma kapatıp hafifçe esnediğimde, omzuma dökülen saçlarla oynadı. "İstersen burada uyuyabilirsin."
Elbette reddetmedim, sırıtarak yatağına geçtiğimde o da sandalyesine oturup kalemi eline aldı. Tanrım, kalem uzun ve ince parmaklarına çok yakışıyordu. Acaba o eller... Sapıklaşmayı kes Lexi!
Kendime göz devirdikten sonra yeniden onu izlemeye döndüm. Bir şeyler karalıyordu, merakıma yenik düşüp sorma ihtiyacı hissettim. "Ne yazıyorsun?"
"Bir şey yazmıyorum. Çizim yapıyorum."
Şaşırıp kaşlarımı kaldırdım, böyle bir yeteneği olduğunu bilmiyordum çünkü. "Görebilir miyim peki?"
"Gözlerini kapat ve uyu Lexi." dediğinde suratımı astım. "Görmeme izin vermeyecek misin yani?"
"Çok inatçısın, biliyorsun değil mi?"
"Sen de öylesin. Göstersen ölür müsün?"
Elini alnına bastırarak bir süre sinirleri bozulmuş gibi güldükten sonra kağıdı görebilmem için kaldırdı. Zarif ve güzel bir kadının portresiyle karşı karşıyaydım. Muhteşem bir kabiliyetle çizilmiş resmi incelerken içim garip bir kıskançlık duygusuyla doldu, neden bir kadının yüzünü çiziyordu ki? Sevgilisi falan mıydı acaba? Yine kendime hakim olamayıp sordum. "Şey... kim bu kadın?"
"Seni ilgilendirdiğini sanmıyorum." dedi soğuk bir tavırla ve işine geri döndü. Dişlerimi sıktım, bu tavrından nefret ediyordum. Öfkeyle yataktan kalkıp kapıya yöneldim. "Bu kadar agresif olmaya devam et, tamam mı Adler? Beni kendinden uzaklaştırmaya devam et, çok iyi gidiyorsun."
"Lexi. Hey," bileğimi kavradığında zorunlu olarak durdum. "Bırak beni." Güçlü, sıcak parmaklarının baskısını artırıp beni kendisine doğru çektiğinde tek elimle göğsüne vurdum. Etkisi bile olmadığına emindim ama denemiştim işte. Diğer bileğimi de tutup beni savunmasız bırakırken gözlerime baktı. "Haklısın, fazla agresif davrandım. Saçma bir davranıştı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Romance"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...