Part Thirty Seven- Deadly Mission

3.9K 204 65
                                    


Josh'tan;

Adler ve Bay Koller'in lanet otel odasından çıkmasını beklerken stresten tırnaklarımı ısırmaya başlamıştım. İçeriden gelen tartışma sesleri kesilmişti ve bu normal değildi, hiç normal değildi. Bay Koller, Adler'i cezalandırmak isteyebilirdi ve eğer böyle bir şey yaparsa...

Düşüncelerimin bölünmesini sağlayan şey, kapının açılması ve Adler'in karşımda dikilip ellerini ceplerine sokarak bana tip tip bakmasıydı. Tek kaşını kaldırıp "Kapı eşiğinde tünemiş ne yapıyorsun sen?" dediğinde ayağa kalktım ve onu sağ salim gördüğüm için içime dolan rahatlama hissiyle derin bir nefes aldım. "Adler... İyisin."

"İyiyim elbette." dedi ve arkasından oldukça sıkıntılı görünen Bay Koller de çıktı. Bana baktığında gözlerini kırpıştırıp gülümsemeye çalıştı. "Ah, gerçekten Adler'e bir şey yapabileceğimi mi düşündün?"

"Sanırım yanıldım efendim." derken gözlerimi Adler'den ayıramıyordum çünkü duvara diktiği bakışları oldukça sakin, hatta direkt donuktu. Bay Koller ona doğru yaklaşıp kısık sesle bir şeyler söyledi ve ardından bize bir konuşmalık zaman ayırmak için otelin bar kısmına gitti.

Hemen Adler'i yeniden odamıza soktum ve geniş omuzlarını iki taraftan kavradım. "Ne oldu? Ne konuştunuz?"

Dudaklarını yalayıp "Kuzey Afrika görevini aldım." dedi sakince, ama ben yıkılmıştım. Ağzım şaşkınlıkla birkaç defa açılıp kapandı. Biraz toparlanır gibi olduğumda "Bir dakika..." dedim sinirlerim bozulmuş bir halde gülmeye başlarken. "Yani sen... Sen giden hiç kimsenin geri dönmediği yere göreve mi... Aman Tanrım! Adler, kafayı mı sıyırdın?!"

"Dostum, bu umurumda bile değil." dedi yavaşça. Gözlerim dolunca o öfkeyle yüzüne sert bir yumruk geçirdim. Gerilemedi bile, sadece yanağını tuttu ve gözlerini kısarak bana baktı. Ben ise tükürürcesine konuştum. "Seni aptal! Kendinden başka kimseyi düşünmüyorsun değil mi?! Arkandan ağlayacak insanları umursamıyorsun çünkü siktir olası bencil yaratığın tekisin!"

O da bağırmaya başladı. "Yaşamak için bir sebebim kalmadı zaten Josh, eğer öleceksem bırak da önemli bir görevin ortasında, onurlu bir şekilde öleyim!"

"Sen..." diye mırıldandım ama devamını getiremedim, sadece asabi bir şekilde gözyaşlarımı silip arkamı döndüm ve neredeyse koşarcasına otelin barına gittim. Bay Koller'i görür görmez dişlerimi sıkıp yanına oturdum. "Adler'i ne kadar sevdiğinizi belli ettiniz, sizi gerçekten tebrik ederim."

"Saçmalama Josh, onu göndermek isteyen ben değildim elbette!" dedi bana doğru dönerken. Ağladığını fark ettiğimde yumruk yaptığım ellerimi bacaklarıma bastırdım ve sakinleşmeye çalıştım. O ise bir yudum bira içti ve elinin tersiyle dudaklarını silip konuştu.

"Adler'e onu çoktan affettiğimi, en iyi ajanımı ve oğlumu yeniden yanımda görmek istediğimi söyledim. O ise tek bir şartı olduğunu, ona Kuzey Afrika görevini verip vicdanını rahatlatmasına izin vermemi, yoksa geri dönme ihtimalinin olmadığını söyledi. Kabul etmedim, şiddetle karşı çıktım. Ama Adler'i biliyorsun, isteklerini her türlü kabul ettirebilecek kadar inatçı bir yapısı var."

İç çekti ve alnını ovuşturdu. "Emin ol bu benim suçum değil, şu an da elimden gelen hiçbir şey yok, Josh."

Cebimden bir sigara çıkartıp "Yaşamak istemiyor." dediğimde başını öne eğdi ve saçlarını yolarcasına düzeltti. "Onu kararından vazgeçirebilecek hiçbir etken yok mu Josh?"

"Aslında... var." dedim biraz düşündükten sonra, ardından büyük bir enerji patlamasıyla ayaklandım. "Lexi!"

"Ne?" dediğinde kocaman sırıttım. "Sadece Lexi onu kararından vazgeçirebilir!"

the AGENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin