Yazardan;Adler, odadan çıktığı anda karşısındaki duvara sert bir yumruk salladı. Elini kırmak istercesine tekrar ve tekrar vurdu bağırarak, parmak boğumları kızarıp kanamaya başlayıncaya kadar da durmadı.
Artık yapamıyordu, tüm bu olanlar öylesine yanlış gelmeye başlamıştı ki, öyle içinden çıkılmaz bir hâl almıştı ki dayanamıyordu. Delirmenin, kafayı sıyırmanın arifesindeydi.
Sızlayan elini görmezden gelerek günün son ışıklarının küçük pencerelerden sızıp kırmızı halıları aydınlattığı koridorda yürümeye başladı. Josh'u bulmak ve içini dökmek istiyordu. Yapabileceği başka bir şey kalmamıştı çünkü öylesine dolmuştu ki...
Tam Josh'un odasına yönelmişti ki, yemek odasından Bay Koller'in sesini duydu. "Adler! Bir dakika gelir misin oğlum?"
İç çektikten sonra oldukça yavaş adımlarla odaya girdi. Tahmin ettiği gibi nişanlısı Elise ve babası Stanislaus karşılıklı oturuyorlardı. Adam eliyle koltukta boş olan tarafa vurarak Adler'e oturmasını işaret etti. "Gel, otur. Elise de senden bahsediyordu. Aslında hep senden bahsediyor ya..." Koller kendi dediğine güldüğünde Adler de hafifçe gülümsedi ve sonra da oturamayacağına üzülmüş gibi bir yüz ifadesi takındı. "Ah, aslında Josh Krebs'le dışarı çıkmayı planlıyordum Bay Koller. Sonra konuşsak olur mu?"
"Kısa sürecek zaten, sonra çıkarsın." dedi Elise ve Adler sinirlendiğini belli etmemek için dudaklarını birbirine bastırıp Bay Koller'in yanına oturdu. Elise de hemen oturduğu koltuktan kalkıp onun yanına geçti ve Adler'in kolunu kavrayıp yüzünü omzuna yasladı. Adamın vücudu kasılırken, tek istediği bu lanet yerden siktir olup gitmekti. Rol yapmaktan sıkılmıştı.
Bay Koller ikisine gülümseyerek baktı. "Düğününüzü ne zaman yapacağımızı tartışıyorduk, Adler. Elise hemen evlenmek istiyor ama ben yaza kadar beklememiz gerektiğini düşünüyorum. Daha ihtişamlı bir organizasyon olması için."
Elise başını kaldırıp nefret ettiğini bile bile Adler'in yanağına büyük, sulu bir öpücük bıraktı. "Seninle hemen, şimdi bile evlenebilirim sevgilim. Elise Hartmann olmak için sabırsızlanıyorum!"
Adler yalan olduğu bariz bir gülümseme eşliğinde kızın kulağına eğildi ve "Elise, beni bir kez daha öpmeye kalkışırsan nişanı babanın gözü önünde atarım, yalanlarını tek tek sıralarım, buradan çıkıp giderim ve hiçbir şey de umurumda olmaz. Tüm bunların olmasını istemiyorsan eğer, yılışıklık yapmadan ve bana temas etmeden oturmaya devam et." diye fısıldadı sertçe. Elise hissettiği hayal kırıklığı ve sinirle gözlerini kırpıştırırken Adler'in kolunu rahat bıraktı.
Birkaç dakika sonrasında "Ee, Adler, sen ne diyorsun tarih belirleme konusunda?" diye soran Koller'e döndü ve omuzlarını silkti Adler. "Fark etmez. Şimdi, izninizle çıkacağım."
"Elbette, oğlum. İzin senindir. Hadi git ve biraz kafanı dağıt."
Adler başını salladıktan sonra Elise'e bir kez olsun bakmadan çıkıp Josh'un odasına gittiğinde, genç adamı yatağının üzerinde oturmuş, kitap okurken buldu. Josh, onu burada gördüğüne şaşırmıştı, ayağa kalkarken gülümsedi. "Oo, seni odama hangi rüzgar attı Adler? Normalde buralara uğramazdın."
"Bara gideceğim, geliyor musun?" dedi Adler lafı uzatmadan, direkt olarak. Josh'un gülümsemesi tüm yüzüne yayılırken başını sallayarak onayladı. "Seninle ölüme bile giderim, dostum."
Adler'in yüzünde de belli belirsiz bir tebessüm oluştuysa da bunu fark ettirmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Josh ise sırıtarak aynanın karşısına geçip saçlarını tarakla düzeltmeye başladı. Adler gözlerini devirip kollarını bağladı. "Çabuk ol ama, iki saat hazırlanmanı bekleyecek kadar sabırlı değilim. Sana o inat saçlarını yatırman için sadece otuz saniye veriyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Lãng mạn"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...