Part Fourty Three- Don't Go

4.1K 202 47
                                    


Adler karamsar mı davranıyordu yoksa mantıklı mı bilmiyordum. Ona sıkı sıkı sarılırken beynimde iki düşünceyi de iyice tarttım. Bana karşı bir şüphesinin olmamasını isterdim ama o böyleydi işte. Aldığı eğitimden de olabilirdi bu her şeye şüpheci yaklaşma huyu, kendi özelliklerinden biri de.

Ve üzerine gitmeyecektim. Zaten kendisi söylediklerimi uzun uzun düşünürdü, bunu çok iyi biliyordum.

Bir süre daha dışarıyı izledikten sonra iç çekti. "Josh bizi bekliyordur, çıkalım."

"Tamam," diye mırıldandım ve yatağın üzerindeki bluzumu yeniden üzerime geçirdim, Adler de gömleğini giydi ve beraber odadan çıktık. Asansörde arkama yaslanıp yakışıklı yüzünü inceledim, oldukça düşünceli görünüyordu. Onu gerçekten büyük bir ikilemde bıraktığımın farkındaydım ama elimden gelen bir şey yoktu.

Dışarı çıktığımızda, Adler elimi tutup havuz kenarına yürüdü. Josh'u gördüğümde, sadece şortuyla şezlonglardan birinin üzerine yayılmış güneşleniyordu, istemsizce kıkırdadım. Adler de onun yanındaki şezlonga oturup beni kendisine çekti.

Josh da doğrulup oturdu, önce bize baktı, sonra etrafına. Gözlerini devirdiğinde Adler gülerek "Ne oluyor?" diye sordu haklı bir şekilde. Josh kollarını bağlayıp ofladı. "Sen gelmeden önce kızların ilgi odağı bendim. Baksana, şimdi hepsi ağzının suyunu akıtarak seni izliyor."

Adler dönüp bakacak olduğunda yüzünü ellerimin arasına alıp engelledim. Kızların hepsi lanet olası bikiniliydi ve arada cidden çekici olanlar da vardı. Adler kıskançlığıma karşılık gözlerini kısarak güldü ve tek kolunu omzuma atıp bana sarıldı. Kollarımı beline doladım ve havuza baktım, kızların çoğu şimdi mağlup olmuş bir ifadeyle önlerine dönmüştü, zaferle sırıttım.

Başımı kaldırıp "Bu kadar yakışıklı olmandan nefret ediyorum." diye tısladığımda gülümseyerek saçlarımı parmağına doladı. Josh kollarını kaldırıp gerindi ve sırıttı. "Ah, ben de. Adler'in yanında dolaştığım sürece sap kalacağım sanırım."

Güldüm ve Josh'u incelemeye başladım. sarıya yakın kumral, hafiften dalgalı saçlara, sevimli bir buruna ve yeşilimsi büyük gözlere sahipti. Vücudu, Adler kadar olmasa da oldukça kaslıydı, eh, sonuçta o da bir ajandı. Boyunun bir seksen civarında olduğunu tahmin ediyordum. Yakışıklılıktan ziyade tatlılık içeren bir yüzü vardı onun. Gerçekten sempatikti.

Adler tek eliyle gözlerimi kapattığında küçük bir çığlık attım. "Ya, ne yapıyorsun?!" Kulağıma eğilip "Az daha baksaydın!" diye tısladı dişlerinin arasından. Kahkaha attım. "Öylesine bakıyordum ya!"

"İlla kas görmek istiyorsan..." ayağa kalkıp ellerini gömleğinin düğmelerine götürdüğünde gözlerim büyüdü ve onu engellemeye çalıştım. Bir taraftan da kızlar bu hamlesini fark etmiş mi diye baktım ve evet, kahrolası hepsinin bakışları buradaydı. Ama tüm çabalarıma rağmen Adler beni tek eliyle uzaklaştırıp gömleğini çıkartmayı başardı.

Pekala, pekala. Cinayet planları kuruyordum ve Adler'in mükemmel vücuduna bakarak fısıldaşan üçlü kız grubundan başlayacaktım işe. Kocaman adamın görünmesini nasıl engelleyebilirdim bilmiyordum, hızla kucağına oturduğumda ve istemsizce ona sürtünüp omzunun üzerinden etrafa bakmaya çalıştığımda hafifçe inledi. "Lexi..." diye mırıldandı boğuklaşmış sesiyle. Neler döndüğünü anlayınca güldüm ve kıpırdamayı kestim. "Oh, üzgünüm."

Kızlardan biriyle göz göze geldiğimde kaşlarımı çatıp haşin bakışlarımı yolladım ama yetersizdi, hepsini böyle engelleyemezdim ki! Josh'la Adler sohbet ederken öfkeyle kalktım ve son kozumu oynayıp bluzumun eteklerine uzandım. Adler bana göz ucuyla baktığında kaşları çatıldı ve ayağa fırladı. "Lexi! Ne sikim yapıyorsun sen?!"

the AGENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin