Part Fifty Two- Gift Of God

3.4K 184 64
                                    


Yemek faslında ciddi konular konuşulmuştu, Andrea yarın buluşmayı ve bir an önce görevi tamamlamayı önermiş, Adler ve Josh da kabul etmişti. Josh zaten ondan öylesine etkilenmişti ki Andrea 'takla at' dese atacaktı sanki. Tabii bu etkileşimi Elise'i unutmak için bahane olarak da kullanıyor olabilirdi ancak onları bir ilişki içinde düşünmek her türlü hoşuma gitmişti.

Andrea oldukça çekici bir kadındı ve Josh da Josh'tu işte. Onu sevmemek için cidden hem kalpsiz hem de beyinsiz olmak gerekirdi.

Yemekten sonra Andrea Josh'un tüm ısrarlarına rağmen gitmişti, normal olarak. Ancak Josh gitmemiş ve bir film açıp beraber seyretmeyi önermişti, elbette Adler ve ben bu durumdan aşırı hoşnut olmasak da kendimizi ajanlı bir aksiyon filminin karşısında bulmamız hiç de uzun sürmemişti.

"Tanrım, ajanlığı tamamen yanlış tanıtıyorlar!" diye söylendi Josh, ana karakterin davranışlarına sinir olarak. "Bu bir film Josh, film." dedi Adler bezgince. Kıkırdadım ve başımla onaylayıp sevgilime destek çıktım. Adler tek kolunu omzuma atmış, başımı da göğsüne çekmiş ve beni bu halde sarmalamışken usulca alnımdan öptü. Gülümseyip gözlerimi kapattım. Film umurumda bile değildi, en büyük başyapıt zaten yanımda duruyordu. Dakikalar boyu erkeksi kokusunu derin derin soluyarak gerçek olamayacak kadar mükemmel olan yüzünü izlemiştim ve hiç pişman değildim.

Filmin tam ortasında, aniden ekranda beliren öpüşme sahnesiyle Adler'in buz mavisi gözleri beni buldu, sonra ne düşündüğümü anlamış gibi tebessüm etti. Josh sırıtarak televizyona bakarken biz kendi dünyamızda kaybolmuş gibiydik. Tek elimi bacağına sürtüp "Adler... Daha fazla dayanamayacağım..." diye fısıldadığımda alev alan bakışlarıyla yanağımı okşadı, sıcak parmakları her milimini keşfetmek istercesine sabırla, tahrik ederek, geçtiği her yeri yakarak yüzümde dolaştı.

Bakışmamız iyice yoğunlaşınca, Adler göz temasımızı bir saniyeliğine bile olsun kesmeden biçimli dudaklarını araladı ve sert bir ses tonuyla konuştu. "Josh, evine git."

Josh elindeki kumandayla oynayarak yerinde kıpırdandı. "Ama film daha..."

"Orada devam edersin, şimdi kıpırda." Josh oflayarak kalktığında bize kötü kötü baktı ama o an için bu umurumuzda bile değildi. Şahsen benim tek düşünebildiğim şey Adler ve onun o olağanüstü, resmen bir Yunan tanrısının heykeli gibi görünen pürüzsüz, kaslı vücuduydu.

Josh imayla "Size iyi geceler." diyerek odadan çıktığı anda öpüşmeye başlamamız kesinlikle tesadüf olmamıştı. Parmaklarım saçlarının bir tutamını kararlılıkla kavradı ve kapanan dış kapının sesiyle Adler'in beni altına alması bir oldu. Dudakları, elleri kıyafetlerimi parçalarcasına çıkarmaya başladığı anda benimkilerden koptuğunda sırıtarak "Önce yatak değil miydi?" diye soludum. "Ne fark eder?" dedi o da soluk soluğa, sonra aceleyle kıpırdandı ve yanağını çıplak kalmış karnıma sürttü, sakallarının tenimdeki sert dokunuşuyla inanılmaz derecede tahrik olup yüksek sesle inlediğimde ise dudakları işi devraldı.

Öpücüklerinin ve arada attığı dil darbelerinin karnımdan aşağı doğru ilerlemesiyle bedenimin yay gibi gerilmesi bir oldu ve şişkin pazılarını kavrayıp güçsüz düşene dek sıktım, bir süre aşağılarda oyalanıp beni koltuğun üstünde deliler gibi kıvrandırdıktan sonra gerisin geri yukarı ilerledi. Yeniden aynı hizaya geldiğimizde "Anlaşmayı bozmayalım madem." dedi ıslak dudaklarını yalayarak. "Önce yatak mı demiştim?"

Başımı sallayıp "Nerede olduğu umurumda değil." diye fısıldadım düğmelerini açtığım gömleğinin geniş, güçlü omuzlarından aşağı düşmesini sağlarken. "Sadece al beni."

Memnuniyetle gülümsedi ve tüm gece, bitmez tükenmez bir tutkuyla, aşkla seviştik. Diğer tüm sevişmelerimizde de olduğu gibi, sadece bedenlerimiz değildi bütünleşen, aynı zamanda kalplerimiz, nefeslerimiz ve ruhlarımızdı da.

the AGENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin