Nasıl geçtiğini anlamadığım dakikalardan sonra, kapının açıldığını duydum. Uğultu, bulanık görüntüler ve tanıdık bir koku...Babam.
Şu an onu yeniden gördüğüme, sonunda kavuşmuş olmamıza sevinmem gerekmiyor muydu benim? Ama öylece durmaya devam ettim; sanki narkoz almış gibiydim.
Eğilip beni kollarına aldığını hissettim ama tepki veremedim, tüm vücudum uyuşmuştu çünkü. Boş, duygusuz bakışlarımı karşıdaki duvara dikmişken yüzü görüş alanıma girdi ve sert bir sarsılma geçirdim.
Kendime gelir gibi olduğumda, yavaş yavaş sesini de duymaya başlamıştım. "Lexi? Cevap ver kızım, Lexi!"
"Baba..." diye mırıldandığımda endişeyle başını salladı. "Benim tatlım, iyi misin sen?"
"Ben... bilmiyorum." dediğimde bana sıkıca sarıldı. "Tanrım... sonunda... Seni ne kadar özlediğimi bilemezsin balım."
Kollarımı zorlukla kaldırıp beline doladığımda yeniden ağlamaya başlamıştım. "Şşt, tamam geçti." derken saçlarıma küçük öpücükler bırakıyordu, biraz olsun sakinleştim ama içimdeki büyük acı bir türlü geçmiyordu. "Baba..." diye fısıldadığımda cebinden çıkarttığı bir peçeteyle gözyaşlarımı silmeye başladı. "Söyle bebeğim."
"O... gitti..." diye mırıldanabildiğimde başını salladı, bakışları sertleşmişti. "Ben de o konuya değinecektim." Bana tek koluyla sarılmaya devam ederken adamlarına döndü. "Evi ateşe verin."
"Ne? Hayır!" diye bağırırken buldum kendimi. Babam çattığı kaşlarıyla bana döndü. "Lexi, burası Adler'in evi değil mi?"
Yalan söylemeye karar verdim. "Değil. Ah... bir tanıdığının eviydi sanırım. Suçsuz birinin. Lütfen... yapma baba."
"Peki, tamam, sen sadece sakin ol." diye fısıldarken bana tekrar sarıldı. "Eve dönmeye hazır mısın balım? Hem, döndüğümüzde seni bir sürpriz bekliyor olacak."
"Hazırım sanırım..." diye mırıldandım ve gözlerimi son kez dün gece beraber uyuduğumuz yatağa çevirdim. Böylece kalbime sürekli yeni yaralar açan hayali bıçak, güzel anılarla yeniden faaliyete başladı ve gözlerim bir türlü kurumayan yaşlarla yeniden doldu.
⚡️⚡️⚡️
Yazardan;
Lexi, babasının güvenli jetinde müzik dinleyerek dışarıyı izlerken; David Brooks yanındakilerle konuşuyordu. "O it herifi bir bulsam çiğ çiğ yiyeceğim." diye homurdandı elindeki stres topunu var gücüyle sıkarak. Büyük ihtimalle zavallı topu Adler olarak hayal ediyordu. Adamlardan biri başıyla onayladıktan sonra konuştu. "Evin her yerini aradık ama bulamadık efendim. Kaçmış olmalı."
"Kaçsın bakalım, nereye kadar kaçabilecek..." derken tek ayağını hırsla yere vurmaya başladı Brooks. Zaten Lexi'nin başından neler geçtiğini bilmiyordu, çünkü defalarca kez sormasına rağmen genç kız anlatmamakta kesinlikle ısrarcıydı.
Bir süre kendi kendine konuştuktan sonra işaret parmağını boşluğu tehdit edercesine havada salladı. "Eğer Lexi'me zarar gelseydi... yemin ederim onu..."
Ancak devam edemedi, çünkü Lexi kulaklıklarını çıkartıp bağırmıştı. "Yeter artık baba! Şu konuyu kapat! O... bana hiçbir şey yapmadı. Ben iyiyim ve Amerika'ya dönüp normal hayatımıza devam edeceğiz, başka bir şey olduğu yok."
"Tabii, bebeğim, tabii." diye mırıldandı David Brooks, Lexi'nin elini okşadı, ardından yol boyunca bir daha konuşmadı.
⚡️⚡️⚡️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Romance"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...