Part Thirty Three- Backstage Stories

3.9K 213 28
                                    


Annem, tüm anlatımım boyunca benimle birlikte ağlamış, heyecanlanmış, tedirgin olmuş ve bazen de gülümsemişti. Onda en sevdiğim şey de buydu, öyle iyi bir dinleyiciydi ki, kendinizi en ufak detayı bile atlamadan her şeyi bir çırpıda anlatıvermişken buluyordunuz.

Bitirdiğimde, ikimiz de otuz saniye kadar sessiz kaldık. Sonunda o iç çekip konuştu. "Aşk..." diye fısıldadı saçlarımı örerken. "garip bir duygu, değil mi? Aynı anda hem ağlatıp hem güldürebilir; bir yandan mükemmeldir; bir yandan zalim. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemeyecek hale getirir insanı bir anda. Elin ayağın dolaşır aşık olduğun insanı gördüğünde, yerinde duramazsın, yüzünün tüm detaylarını ezberlemek istercesine uzun uzun bakarsın ona, kıyamayarak. Bir saniye bile yanında olmasa deli gibi özlersin. Bedenin onunkiyle temas halinde olmak için yanıp tutuşur resmen."

Gözlerimi kapattım. Her kelimesi doğruydu söylediklerinin, o bunları tek tek sayarken ben de istemsizce Adler'i, ona karşı hissettiklerimi düşünmüştüm. Büzülüp ellerimle yüzümü kapattığımda annem bana doğru eğilip alnımdan öptü. "Bebeğim, lütfen kendini yıpratma. İkinizin de hataları olmuş, güven problemleriniz oluşmuş ama bu hikayede gördüğüm en bariz şey; aşkınızın gerçekliği. Birbiriniz için büyük fedakarlıklar yapmışsınız; özellikle de Adler. Hatasının farkına varması ve bunu düzeltmeye çalışması gerçekten çok güzel bir şey."

"Ama ben..." diye mırıldandım hıçkırıklarımın arasında. "...ben ona resmen ihanet ettim. O her şeyi beraber düzelteceğimize inanıyordu oysaki. Eğer aptallık etmeseydim... şu an belki beraber olabilirdik, mutlu olabilirdik."

"Bak, tatlım," dedi ellerimi yüzümden çekerken. "senin yerinde kim olsa şüpheyle yaklaşırdı. Sonuçta seni kaçırmış, yalanlar söylemiş, duygularının farkına varana kadar hem kendisiyle hem de seninle savaşmış. Ona direkt inanmamakta haklısın yani. Güven çok kırılgandır. Ve aşk kadar yüce bir duyguyu bile gölgede bırakacak kadar büyüyen negatif duygular ortaya çıkabilir bazen."

Başımı salladım ve elimin tersiyle gözlerimi sildim. Annem gülümseyerek yüzümü inceledi. "Babanı ilk gördüğümde yirmi iki yaşındaydım. Okuduğum üniversiteye, birkaç arkadaşıyla beraber kendini tanıtmak için gelmişti. Koridorun ortasında, yanımdakilere heyecanlı heyecanlı bir şeylerden bahsederken tam yanımdan geçti. Bir an duraksadı, topuklarının üzerinde dönüp direkt olarak bana baktı. Gülümsedim, gülümsedi. Bir süre daha bakıştık, ardından hızlı adımlarla ayrıldı oradan.

İki saat geçti, bir konferans düzenlediler, orada uzun bir konuşma yaptı. Hırslı, hevesli, yüksek idealleri olan genç bir adamdı. Yeşil gözlerinden, gür ve biraz karışık duran siyah saçlarından, kendine ne kadar çok güvendiğini haykıran bakışlarından çok etkilenmiştim. Sanırım ilk görüşte hoşlanmıştım ondan."

Başımı salladım, ben de Adler'i ilk gördüğümde benzer şeyleri yaşamıştım. Annem pencereden dışarıyı izlerken devam etti.

"Tam çıkarken beni çekip avucuma kartvizitini sıkıştırdı. O gece onu aradım. Öyle iyi, sevgi dolu ve anlayışlıydı ki ona aşık olmam hiç de uzun sürmedi. Hırslı, çalışkan yapısı sayesinde işinde durmadan yükseliyordu, bana hep gelecekte başkan olmak istediğinden bahsederdi. Uzun uzun konuşurduk onunla, bazen sabaha kadar sürerdi bu konuşmalar. Telefon görüşmeleri dışında birkaç defa değişik kafelerde buluştuk, bu buluşmaların birisinde de bana evlilik teklifinde bulundu. Çok hızlı gelişmişti her şey, ama umursamadım. Sonuçta onu gerçekten seviyordum, o yüzden düşünmeden kabul ettim. Büyük bir hataydı. Evlendikten ve ben sana hamile kaldıktan sonra o çok değişti. Birdenbire gözü işinden başka hiçbir şeyi görmemeye başlamıştı. Eski David'i, onun sıcak, acemi tavırlarını özlemeye başlamıştım.

the AGENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin