Başkanlık seçimlerine yaklaşık iki hafta kala, babam anketlerde birinci olmaya başlamıştı. Rakibine karşı ezici bir üstünlüğü vardı ve artık neredeyse her şey kesinleşmişti. O da, bunun şerefine malikanemizde büyük bir parti düzenlemeye karar vermişti. Babam gibi çok sayıda senatörün ve bakanların toplanacağı bu parti, kesinlikle çok ihtişamlı olacaktı."Sence hangisini giymeliyim Alexis?" diye sordum yanımda dikilmiş, manikürlü tırnaklarını inceleyen arkadaşıma. Bu akşamki, daha doğrusu iki saat sonraki parti için giymeyi düşündüğüm kokteyl elbiselerinden biri su yeşili, diğeri kırmızıydı ve çok arada kalmıştım. "İkisi de çok güzel." diye cevap verdi ve bakışlarını ağır bir şekilde gözlerime sabitledi. "Hey, ancak ne yazık ki Bay-Yunan Tanrısı-Adler'in aklını başından almak istiyorsan daha seksi bir şeyler denemelisin."
Ellerimi belime yerleştirip kaşlarımı kaldırdım. "Öyle bir amacım yok."
"Tabii, kesin öyledir." dedi Alexis bariz imalar içeren bir sırıtış eşliğinde. Gözlerimi devirdim, belki biraz haklı olabilirdi. Ama sadece birazcık. "Pekala, sen seç madem." dediğimde zafer kazanmış bir şekilde ellerini çırptı ve gardırobumun altını üstüne getirmek için harekete geçti. "Lanet olsun Lexi, harika bir fiziğin ve bir sürü muhteşem elbisen var ama sen hâlâ 1950 kreasyonlarından ilerlemeye çalışıyorsun!"
Sesli bir şekilde güldüm, Alexis'in aklına gelen ilk şeyi söylemesi çoğu zaman sinirime dokunsa da, bu onun en belirgin özelliğiydi ve... en azından dürüsttü işte. Gardırobumu eşeleyerek bulduğu siyah, bacak kısmından derin yırtmaçlı ve sırt dekolteli elbiseyi çıkardığında gözlerim büyüdü. "İşte bu!" diye bağırırken elbiseyi askıdan kurtardı ve kafama fırlattı.
"Kesinlikle bunu giyiyorsun Lexi! İtiraz istemiyorum. Tanrım, bu parçanın içinde taş bebek gibi görüneceğine eminim."
"Bunu ne zaman almışım ki ben?" diye mırıldanarak kıyafetlerimi çıkardım ve elbiseyi giymeye koyuldum. Alexis fermuarı çekmeme yardımcı olduktan sonra geri çekilip sırıtarak bedenimi süzdü. "Biliyordum! Çok güzel görünüyorsun. Bir de makyaj yaptık mı tamamdır. Adler'in o güzel buz mavisi gözleri..." burada sinirle koluna bir tane geçirdiğim için duraksayıp güldü ve devam etti. "...kamaşacak, bundan eminim."
"Umarım haklısındır Alexis," dedim, makyaj aynasının karşısındaki sandalyeye oturdum ve kendimi tamamen onun ellerine bıraktım. "Bu arada," dedi sırıtarak rimel seçerken, "Elbisenin fermuarını ben kapattım ama, gecenin sonunda açan kişi Adler olacak gibime geliyor."
"Kes sesini." dedim kızarmamış olmak için dua ederken. Tanrım, sadece düşüncesi bile vücudumu ateşe vermeye yetmişti.
⚡️⚡️⚡️
"Pekala, son bir dokunuş daha ve," dudağımın kenarına taşan bordo renkteki ruju serçe parmağıyla temizledi. "bitti!"
Ben aynada memnun bir ifadeyle kendimi incelerken saçlarımı son kez tarayıp gülümsedi. "Saçların açık kalsın bence, böyle oldukça hoş duruyor."
"Sen ne dersen o." dedim ve gülümsemesine karşılık verdim. "Teşekkür ederim Alexis, sana cidden minnettarım. Ve, ben de senin giyinmene yardımcı olabilirim, eğer istersen."
"İyi olur." dedi gözlerini duvardaki saate çevirerek. "Oh, Tanrım! Yaklaşık yarım saatimiz kalmış, elimizden geldiğince çabuk olmalıyız!"
Ve yirmi dakika kadar zaman daha harcayarak Alexis'in görünüşünü de tamamladık. Beyaz, dar elbisesinin içinde çok hoş görünüyordu. Kıvırcık saçlarını örüp sağ omzuna bırakmış ve abartılı sayılabilecek bir makyaj yapmıştı, ama ona oldukça yakışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Romance"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...