Uyandığımda, Adler tek dirseğinin üzerinde doğrulmuş, beni izliyordu. Birkaç saniye boyunca ben de büyülenmiş bir şekilde ona baktıktan sonra, dün verdiğim sözü hatırlayıp utançla gülerek yüzümü ellerimle gizledim. "Tanrım, tüm gece uyudum, değil mi?""Evet." dedi ve gülümsedi. "Ancak bu bir kayıp değil, uyurken seni izlemeye bayıldığımı biliyorsun."
"Senin için küçük, benim için büyük bir kayıp," diye mırıldandığımda güldü. "Pekala, yine de her zaman telafi edilebilir."
Sırıtarak yanına sokuldum ve gözlerinin içine istekle bakarak karın kaslarına dokundum. "Hımm, peki o telafi işlemlerine şimdi başlamaya ve gün boyu yataktan çıkmamaya ne dersin?"
Dudaklarını büzüp başını iki yana salladı. "Ne yazık ki birazdan çıkmam gerekiyor sevgilim. Çok üzgünüm."
"Sorun değil," diye fısıldadığımda eğilip dudaklarımızı birleştirdi. "Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum."
Bana bir süre sıkı sıkı sarıldıktan ve yüzümün çeşitli yerlerine küçük öpücükler bırakarak karnımdaki kelebekleri harekete geçirdikten sonra sonra kalkıp üzerine bir tişört geçirdi. Kaslı gövdesini gözlerimle daha fazla yiyemeyeceğim için sessizce hayıflandım.
"Birazdan Andrea gelecek." dedi odadan çıkmadan önce omzunun üzerinden bana bakarak. "Yalnız kalmayacaksın yani."
"Harika." dedim ve örtünün altından sıyrılıp kalktım. "Bu lanet villada tek olduğumda sıkıntıdan patlıyorum."
Parmaklarını saçlarının arasından geçirirken "Eh, seni uyarmıştım, değil mi?" dedi ukala bir tavırla. "Ve sen de sözümden hiç çıkmayacağını söylemiştin diye hatırlıyorum, güzelim."
Ondan nefret ettiğime dair bir şeyler homurdandığımda güldü. "Merak etme, sıkıntın çok yakında sona erecek."
"Görevin sonuna mı geldiniz yoksa?" diye sordum heyecanla, ama beni şaşırtarak başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır, en az birkaç haftası var daha."
"Ee, niye öyle söyledin o zaman?" diye sorduğumda her zamanki gizemli tavrını koruyarak cevap vermekten kaçındı. Gözlerimi devirerek giyinmeye başladım. "Tanrım, Adler, madem cevap vermeyeceksin, niye meraklandırıyorsun?"
"Zamanı geldiğinde öğreneceksin, merak etme." dedi yüzündeki o yarım ağız, çok bilmiş gülümsemesiyle. Oflayıp saçlarımı topladım ve merdivenlerden inerken onu takip ettim. Son birkaç basamaktan aşağı atladığımda kaşlarını çatarak "Çocuklaşma Lexi, düşeceksin!" diye uyardı beni.
Sevimli sevimli başımı sallasam da, arkasını döndüğünde sesimi kalınlaştırarak taklidini yapmayı ihmal etmedim tabii.
Mutfağa girdiğimizde buzdolabına yöneldi. "Evet, bugün ne yiyoruz?" Yanına ilerleyip malzemelere baktım ve yumurtalar direkt gözüme çarpınca ona döndüm. "Omlet?"
"Ah, biraz yaratıcı ol." dedi burun kıvırarak. Kollarımı iki yana açıp güldüm. "Yaratıcı olsam da yapabileceğim sayılı şey var, Adler."
Göz kırpıp kalbimin ritmini bozarak "Yardım edeceğim ama." deyip arkasına yaslandı. Büyüsüne kapılmadan hemen önce malzemelere yeniden bakmak için eğildim. "Eh, pizza yapalım o zaman. Gereken her şey var çünkü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Romance"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...