Yüzümdeki huzurlu gülümsemeyle havaya kaldırdığım elimin dördüncü parmağındaki yüzüğü inceliyordum. Ah, o yüzük öyle güzeldi ki... her baktığımda daha parlak, daha kıymetli görünüyordu gözüme.Adler'in uykulu sesini duyduğumda gülümseyerek döndüm. "Harika, eskiden sabahları beni izlerdin, şimdiyse yüzüğü izliyorsun."
Yüksek sesle gülerek yüzünü okşadım. "Bana bir takıyı kıskandığını söyleme sakın."
İç çekti. "Az önce kıskandım sanırım, biraz." Yeniden güldüğümde onun da dudakları kıvrıldı ve beni yeniden kollarına çekip gözlerini kapattı. "Kahvaltıdan önce bir kez daha jakuziye girmeye ne dersin?" Tam onaylayacaktım ki, parmak uçlarının temasını karnımda hissettim ve sertçe yutkundum, aklıma bebeğimiz gelmişti, Adler'in varlığından hâlâ haberdar olmadığı bebeğimiz. "Sevgilim..."
Gözlerini açmadan mırıldandı. "Söyle, küçük doktorum."
Şu an söylesem çok mu saçma olurdu? Derin bir nefes alıp karşımızdaki piramitlere baktım. "Uh, unut gitsin."
"Hadi ama, merak ettim." Sırtını yatak başlığına yaslayıp kısık gözlerle beni inceledi. "Önemli bir şey mi?"
Başımı salladım. "Evet, kesinlikle."
Yüz ifadesi ciddileşti. "Söyle o halde."
"Tamam." diye mırıldandığım anda birkaç gündür beni rahatsız etmeyen korkunç bir bulantı yeniden ortaya çıkıp midemi sarstı ve ben yataktan kalktığım gibi lavaboya koştum. İşte bundan nefret ediyordum.
Yaklaşan ayak seslerinden Adler'in tam arkamda durduğunu biliyordum. "Lexi, lanet olsun, sen hâlâ kusuyorsun. Bana bir sıkıntı olmadığını söylemiştin!"
"Yok zaten!" Sifona basar basmaz doğruldum ve ağzımı yıkamak için musluğu açtım. Sinirlenmişti, işaret parmağını tehdit edercesine salladı. "Bana yalan söyleme küçük!"
Suyu tükürür tükürmez sinirle başımı salladım ve kollarımı göğsümün üzerinde birleştirdim. "Tamam, gerçeği mi istiyorsun?"
Sertçe "Evet." dediğinde gözlerimi gözlerine diktim ve birkaç saniye sonra toplamayı başardığım tüm cesaretimle bağırdım. "Hamileyim!"
Sesim banyoda yankılanırken Adler şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı, çene kasları birkaç defa kasılıp gevşedi ve ağzı yavaşça aralandı. Sonunda kaşlarını çatıp elini kaldırdı. "Anlamadım?"
"Hamileyim işte." dedim bakışlarımı kaçırırken. "Bu yüzden kusuyorum. Mutlu musun öğrendiğine?"
Ama cevaplamadı, sanki uyanmak istermiş gibi yüzünü ovuşturdu ve saçlarını öfkeyle karıştırıp arkasını döndü. Hızlı adımlarla banyodan çıktığında alt dudağımı sertçe ısırıp ağlamamak için kendimi zorladım. Biliyordum, böyle olacağını biliyordum işte.
"Scheiße! Verdammt!" Ettiği Almanca küfürleri ve savurduğu lanetleri duyabiliyordum, dudaklarım titrerken kendimi yere bıraktım. "Bir kez, sadece bir kez her şey yolunda gitse şaşırırdım zaten! Niye böyle şeyler hep benim başıma geliyor ki?!" diye bağırdı içeriden kendi kendine. "Kahretsin! Tam da planlarımı yoluna koymuşken... Ah, siktir! Şimdi ne halt yiyeceğim ben?"
Cevap vermedim, zaten kendi gözyaşlarımla uğraşırken konuşabileceğimi sanmıyordum. Onu istemiyordu, bebeğimizi istemiyordu!
Suitten kapıyı çarparak çıktığında tırnaklarımı avcuma geçirdim ve kendimi serbest bırakıp bağıra bağıra ağlamaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Romance"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...