Part Eighty Two- Hero

2.5K 185 37
                                    


Frank Lewis, ön kapının resmen yumruklanmasıyla irkildi, neredeyse uyuyakalmak üzereydi ancak bu ses onu gerçek dünyaya geri döndürmüştü. Evin önündeki çakıl taşlı yoldaki en ufak bir hareketi bile duyabilmek için nefesini tutup dikkat kesildi. Şansına, kapı tekrar çalınmadı, ancak hâlâ endişeliydi.

Ne olur ne olmaz düşüncesiyle dışarıyı kontrol etmek için savunma pozisyonu aldı, elindeki bıçağı herhangi bir durumda hızla savurabilmek için terli avcunun içine alıp sıkıca kavradı ve temkinli adımlarla kapıya doğru yürüdü.

Önce küçük gözetleme deliğinden dışarı baktı, herhangi bir şey göremeyince üst dudağının üzerinde birikmiş teri yaladı ve parmakları kilide gitti, ama kendini durdurdu. Niye açıp kendini tehlikeye atsındı ki?

Tam yeniden odaya gitmek için arkasını dönmüştü ki, kapı menteşelerinden sert bir çatırtı duyuldu ve Frank korkuyla yerinde sıçradı. Panikle bıçağı kemerine sokup ellerini kapıya dayadı ancak faydasızdı, menteşeler dışarıdan gelen bir darbeye daha dayanamayıp etrafa saçılırken sadece bağırmayı becerdi.

Kapının önünde durmuş, tek yumruğunu ovuşturan Adler'in laciverti zorlayan gözlerinde, o tanıdık cehennem ateşleri oynaşmaktaydı. "Merhaba orospu çocuğu." dedi hırlarcasına. "Senin celladın olmaya geldim."

Frank "A-Adler Hartmann..." diye kekeledi gözleri büyürken ve anlık şoku atlatır atlatmaz hemen kemerindeki bıçağa uzandı. Adler adamın acınası bıçak savuruşundan tek bir hareketle, kolayca kurtuldu ve onun bileğini sıkıca kavrayıp bıçağı düşürene kadar sıktı. Frank titremeye başlarken acıyla bağırdı ve keskin metal elinden kayıp giderken yanağında hissettiği sert yumrukla başı yana düştü. Dudağından akan kan çenesine ilerlerken çenesini kasıp sırıtmaya çalıştı.

"Ben de seni bekliyordum, Adler." dedi soğukkanlı olmaya çalışarak, sırıtışı büyüdü, serbest elinin tersiyle ıslak alnını kuruladı ve silahının hâlâ pantolonunun arka cebinde olması için dua etti. Adler ise kesinlikle eğleniyormuş gibi görünmüyordu, güçlü ellerinden biri Frank'in boynuna kaydı ve boğazını sertçe sıkarak adamın ayaklarının yerden kesilmesine sebep oldu.

Duvara yapışmış olan Frank nefes almak için çabalayarak boğazını sıkan eli tırmalamaya başladı, ama bu Adler'in umurunda bile değildi. "Yanlış kişiye bulaştın, babalık." diye tısladı, yüzünü Frank'in havasızlıktan morarmaya başlamış olan yüzüne yaklaştırırken. "Şimdi söyle, Lexi nerede?"

"As-la." Frank havadaki ayaklarını sallayarak Adler'e tekme atmaya çalışırken dişlerinin arasından tısladı. Adler sinirlenip parmaklarını sanki mümkünmüş gibi daha da sıkılaştırınca Frank öğürdü. Beynine yeterli oksijen gitmediği için başı dönüyordu ve şimdiden gözlerinin önünde siyah noktacıklar oluşmaya başlamıştı bile. "Bı-rak be-ni!" diye bağırmaya çalıştığında Adler gözlerini kıstı. "Lexi nerede, dedim sana. Yemin ederim ki, eğer onun kılına zarar verdiysen seni sike sike öldürürüm!"

"Söylemeyeceğim." dedi Frank zorla dudaklarını kıpırdatarak. "O... benim olacak. Ayrıca, aptal olma... elbette sevdiğim kadına... zarar verecek değilim."

"Ne saçmalıyorsun lan sen?" Adler Frank'in yüzüne şaşkınlıkla bakarken geçirdiği şok yüzünden parmaklarını biraz olsun gevşetti, adam da bu sayede kıpırdayabildi ve Adler'in kasıklarına sert bir tekme atıp boynundaki elden kurtulmayı başardı.

Adler sırtını karşı duvara çarpıp acıyla inlememeye çalışarak kasıklarını tuttu, yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Frank ise sabitlendiği duvardan kayarak yere yığılmıştı, öksürerek nefeslerini düzene sokmaya çalışıyordu. Birbirlerine bir süre düşmanlıkla baktılar, sonra Adler küfrederek yeniden onun üzerine atıldı ancak Frank de kendine gelmeyi başarmıştı, pantolonunun arka cebindeki silahı çıkartıp Adler'e doğrulttu.

the AGENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin