Part Sixty Nine- Harder

3.5K 179 19
                                    

Warning!
This chapter contains sexuality.

*Rahatsız olacaklar, bu '⚠️' işareti gördükleri kısımdan sonrasını okumayabilirler.

⚡️⚡️⚡️

Sonunda kucağından inebildiğimde, Adler son kez şefkatle gözyaşlarımı sildi ve ben de biraz daha netleşen görüşümle etrafıma bakabildim.

Josh ve Andrea gülümsüyordu, elleri bitişikti. Andrea'nın hafiften dağılmış rujunun bir kısmının Josh'un dudaklarında olması kıkırdamama sebep oldu. Adler de dönüp sırıttı. "Yatağa geçmeye ne dersiniz?"

Andrea yumuşak bir şekilde Josh'un saçlarını karıştırdı. "Josh sevimli bir bakir olduğu için ikna edilmesi biraz zor."

Josh kollarını bağlayıp ona bezgin bir şekilde baktı. "Bakir falan değilim ben."

"Tabii." dedi Andrea ve güldü. "Adler, sen söyle, sonuçta en yakın arkadaşısın."

"Yorum yapmayacağım." dedi Adler, sonra Josh bir saniyeliğine döndüğünde hemen Andrea'nın kulağına eğilip "O yüzde yüz bakir." diye fısıldadı. Kahkaha attım, sonra gözlerim parmağımdaki tek taş yüzüğe takıldı ve mutlulukla iç çektim. Mükemmel hissettiriyordu.

"Lexi, benimle gel." dedi Adler elimi kavrayıp beni piramitlere doğru çekerken. "Şu piramitlere biraz daha yakından bakalım."

Gülümseyerek onayladım ve parmaklarımız birbirine kenetlenmiş bir haldeyken yürüdük. "Bu Keops," dedi Adler işaret parmağıyla büyük piramidi işaret ederken. "Çok güzel," diye fısıldadım, ama baktığım şeyin sadece Keops olduğundan emin değildim. "İçlerinde ne var?" diye sorduğumda dudaklarını büzdü. "Hiç. Sadece taş, taş ve daha fazla taş."

"Hayal kırıklığına uğradım." dediğimde kıkırdadı. "Aslında içlerinde bir şeyler varmış eskiden; bilirsin, firavunların mezarları, hazineler falan... ama hepsi müzelere kaldırılmış."

"Tutankamon'un hayaleti buralarda bir yerlerde midir acaba?" derken ürperip Adler'in göğsüne sokuldum ve karşılığında mükemmel bir kahkaha kazandım. "Gülmeyi kes Adler, sinirlenip seni lanetlerse gününü görürsün."

"Şu an beni hiçbir şey yıkamaz." dedi başını eğip yüzüme bakarken. "Ne aptal bir lanet, ne de başka bir şey." Sonra, ben ona aşkla bakarken ceketinin önünü açtı ve beni iyice göğsüne çekip ikimiz de içindeyken fermuarı yeniden kapatmayı başardı. Güldüm, ona tamamen yapışmıştım ve yüksek vücut sıcaklığı beni anında ısıtmıştı.  "Hımm, aslında böyle olmaması gerekiyordu. Hâlâ iskelet gibisin, balayına çıkar çıkmaz sana beş kilo aldıracağım."

"Hayır!" diye bağırdım bir anda. "Ben halimden memnunum ve iskelet falan da değilim!" Başını iki yana salladı ve ikimizi işaret etti. "Lexi, farkındaysan tek cekete sığabiliyoruz."

"Ceketin bol."

"Bahaneler, bahaneler. Gel buraya." Çenemi kavrayıp dudaklarımızı birleştirdiğinde parmak uçlarımda yükseldim ve ona gülümseyerek karşılık verdim. Yumuşak başlayan öpüşmemiz hızlanınca beline sıkı sıkı sarıldım, onun parmakları da çenemden kayıp ensemi kavradı ve beni iyice kendisine çekti, karnımın üzerinde hissettiğim sertlikle titredim.

Dili dudaklarımı aralayıp ağzımın içini keşfe çıktı, kısık sesli iniltilerim eşliğinde benim dilimle buluştu ve ben bilincimi kaybedecek kadar tahrik oldum. Nefes alabilmek için dudaklarımı onunkilerden koparabildiğimde "Adler..." diye inledim gözlerim hâlâ kapalıyken. "Eve gidelim."

"Eve gitmeyeceğiz." dedi gülümseyerek. "Oradan sıkıldığını biliyorum, bu yüzden piramit manzaralı en lüks otelde muazzam bir oda ayarladım."

the AGENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin