Adler eve nasıl geldiğini bilmiyordu bile, arabayı öyle hızlı kullanmıştı ki üst üste onlarca ceza yediğinden emindi. Birkaç defa kaza yapma tehlikesi geçirmişti ama bu umurunda bile değildi, beyni ve kalbi birlikte tek bir ismi sayıklarken gaz pedalına her seferinde daha sert basmıştı.Sonunda geldiğinde arabayı çalışır bir halde bırakıp indi ve eve koştu. Kapının kilitli olmadığını fark etti, titreyen ellerini zorlayarak açtığı gibi içeri daldı. "Lexi! Lexi, neredesin?!" Tüm odaları sırasıyla gezdi, ama onu bulamadı. Her an ağlayabilirdi.
Son kez, kısılmaya yüz tutmuş sesiyle "Lexi..." diye mırıldandı ancak yine herhangi bir cevap gelmedi, duyduğu tek şey kendi deli gibi hızlı kalp atışlarının ve gürültülü nefeslerinin sesiydi. Gittikçe yoğunlaşan o çaresizlik duygusunu iliklerine kadar hissetti. Kendisini yere bıraktığında, saçlarını çekiştirerek yere yumruk atmakla meşguldü. "Lanet olsun! Lanet olsun, lanet olsun!"
Düğümlenmiş boğazıyla ve ağlamamak için sıktığı çenesiyle sağlıklı düşünmeye çalışırken arkasında birkaç adım atıldığını duydu ve daha başını çeviremeden sevgilisinin endişeli sesini. "Adler?! Adler, ne oluyor?"
Hızla arkasına döndü adam, Lexi ıslak saçlarıyla ve vücuduna sardığı bir havluyla şaşkın bir şekilde ona bakıyordu. Birden rahatlayıp derin bir nefes aldı ve ayağa fırlayıp ona doğru yürüdü Adler, bir taraftan da damarlarında gezinen korkunun yavaş yavaş geri çekilmesiyle gülmeye başlamıştı.
⚡️⚡️⚡️
Lexi'den;
Adler rahatlamış bir ifadeyle atılıp beni kollarının arasına aldığında, gerçekten çok şaşkındım. Neler olduğunu anlayamıyordum ve aptal gibi hissetmeye başlamıştım. Başımı tutup göğsüne yasladığında, titrek nefesler aldığını ve kalbinin çok hızlı attığını fark ettim. Normal hızının iki katıydı neredeyse.
Bir taraftan başıma öpücükler bırakıyor, bir taraftan da "Blöf yaptı... sadece bir blöftü..." diye mırıldanıp duruyordu kendi kendine. Güçlü sarılışına karşılık vermeye çalışırken "Adler, beni boğuyorsun." diye mırıldandım çünkü bu sırada bedenimi deli gibi sıkıyordu. "Ah, üzgünüm..." diye fısıldadı. Kollarını gevşettiğinde başımı geriye atıp yüzüne baktım. Alnında ter damlacıkları vardı, buz mavisi irislerinin etrafı kıpkırmızıydı ve saçları hiç olmadığı kadar dağılmıştı.
"Sen iyi misin?" diye sordum elimi uzatıp elmacık kemiğinin üstünü okşarken. O da "Neredeydin?" diye sordu boğuk bir sesle, benim sorumu cevaplamayı es geçerek. Başımla havuza açılan kapıyı işaret ettim. "Şey, havuzdaydım. Canım sıkılmıştı ve..."
"Tamam," diye fısıldadı ve bana yeniden sarılıp eğilerek burnunu boynuma yasladı. Kokumu içine çekerken "Seni çok seviyorum bebeğim, çok, çok seviyorum." diye mırıldanmaya başladığında onu yatıştırmak için sırtını, omuzlarını, yüzünü okşadım. Her ne olduysa, bunun onu çok etkilediği belliydi. "Adler, anlatacak mısın?"
Sorduğum soruyla parmaklarını saçlarının arasından geçirip sertçe yutkundu ve ellerimi tuttu. "Sakinleşmeyi başarırsam anlatacağım, meleğim. Bu konuda bana yardımcı olur musun?"
Başımı salladım ve elini tutup onu koltuğa doğru çektim, oturduktan sonra başını dizlerime yaslayıp saçlarını okşamaya başladım. Daha önce bu hareketin ona huzur verdiğini fark etmiştim, bu yüzden yüz hatları yumuşayana kadar o mükemmel tutamlarla oynamaya devam ettim.
Gözleri kapalıydı, nefesleri biraz düzene girmeye başlamıştı ve birkaç dakika öncesine göre daha az gergin görünüyordu. "Adler..." diye fısıldadığımda gözlerini yavaşça araladı. "Efendim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Romance"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...