Part Nineteen- War Of Thoughts

4.8K 236 51
                                    


Adler gönlümü almayı başardıktan sonra, -ki bu cidden uzun sürmüştü- beraber kahvaltı hazırlamaya girişmiştik. Sakarlığımla iki yumurtayı düşürüp çatlatmış olsam da, fazla sorun çıkmadan iyi bir omlet yapmayı becermiştim.

O da, seksi elleriyle salatalık malzemeleri doğramış ve sebzeleri kıskanmama sebep olmuştu. Bir de en sonunda tezgaha dayanıp domates suyu bulaşmış parmağını ağzına götürmesi yok muydu... ah, neredeyse eriyordum. Yumurtaları da o arada hayranlıkla ona bakarken düşürmüştüm zaten.

Yarım saat kadar önce söylediği cümle, aklımı birkaç defa kurcalamıştı, hani şu 'benden nefret etmelisin' konulu olan. İstesem de Adler'den nefret edemezdim ki ben. Bunu söylemesi çok saçmaydı. Kendisine bu konuda baskı yapsam da, hiçbir şekilde konuşmamakta ısrarcıydı ve istemeye istemeye pes etmiştim.

Her neyse, yakında ne olduğu ortaya çıkardı.

Adler'in ağzıma tıktığı omletle kendime geldim. "Hiçbir şey yemiyorsun Lexi. İskelet gibisin, biraz kilo al." Gülümsedim. "Ben böyle iyiyim."

Başını iki yana salladı. Ben küçük bir ekmek dilimine çilek reçeli sürerken boğazını temizlediğinde yüzüne baktım. Tek kaşını kaldırarak "Baban seni merak etmemiş midir?" diye sorduğunda elimle alnıma vurdum. "Tanrım, aklımdan tamamen çıkmış. Telefonum da yanımda değil! Tabii ki merak etmiştir! Hatta çıldırmıştır. Lanet olsun!"

Aceleyle masadan kalktığımda, bir şeylere takılıp yüzüstü yere uzanmam bir oldu. Adler gülerek beni yerden kaldırdı ve saçlarımı çekip yüzüme baktı. "Sakin ol bebeğim, bu kadar aceleye gerek yok. Birazdan gideriz."

Acıyan alnımı ovuştururken yüzümü buruşturdum. "Tabii, sen babamın estireceği terörden habersizsin."

Elimi çekip kaşlarını çatarak alnıma bakarken "Benim yanımda olduğunu söyleyeceksin ve hiçbir sıkıntı çıkmayacak." dediğinde gözlerimi devirdim. "Olur. Hatta direkt karşısına geçip 'Baba, ben partinin ortasında kaçıp Adler'in villasına gittim ve orada tüm gece şey yaptık. Kızmadın değil mi?' derim."

"Ne yaptık tüm gece?" dedi imayla gözlerini kısıp gülerken. Pislik. Omzuna vurup kollarının arasından çekildim ve kalktım. "Hadi gidelim. Babam cidden öldürecek beni."

Yerdeki poşetlerden birini alıp bana verdi. "Geçerken bir mağazadan kıyafet aldım. Tarzına uygundur umarım." Sırıtarak elimdeki poşete baktım, civardaki en kaliteli mağazaya uğrayıp bana kıyafet almış olması mutluluk vericiydi. "Harika, bu bebekler kesinlikle benim tarzım."

Memnuniyetini belli etmek için hafifçe gülümsedi. "Tamamdır, sen hazırlan, ben de etrafı toplarım. Sonra çıkarız."

Duraksayıp üzerimdeki gömleğe üzüntülü gözlerle baktım. Bunu giymeyi de çok sevmiştim çünkü. Adler yavru köpek bakışları attığımı görünce gülümsedi. "Gömlek sende kalabilir. Şimdi git ve giyin, babanın karşısına böyle çıkamazsın herhalde."

"Tamam." dedim kocaman gülümseyerek ve giyinmek için mutfaktan çıkma amacıyla bir hamle yaptım, ama kolumu tutup beni durdurdu. "Lexi, önce şu hapı atabilir misin?"

Avucuma bıraktığı küçük hapa baktım. "Bu ne için?"

"Doğum kontrol hapı." dedi yüzüme bakarak tepkimi incelerken. "Parti gecesi aklımı başımdan aldın ve korunmayı unuttum. Bir aksilik çıkmasını istemeyiz, öyle değil mi?"

"Şey, tabii." diye mırıldandım ve bir bardak su doldurup derin bir iç çekerek hapı ağzıma attım. Yutkunmam biraz uzun sürmüştü, çünkü gariptir ki kötü hissetmiştim. Adler belimi kavrayıp omzuma küçük bir öpücük bırakınca yanağımı onunkine yasladım. Kirli sakalları yüzümü okşarken gözlerimi kapattım. "Teşekkür ederim bebeğim," diye fısıldadı kulağıma.

the AGENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin