Part Seventy Six- Life & Death

2.5K 179 26
                                    


Adler gizli odaya daldığında tek gördüğü, göğsünü tutarak yere yıkılan Josh olmuştu, dudakları dümdüz bir çizgi halini alırken ve çenesi kasılırken sırıtışı yavaş yavaş solan Simon'la karşılaştı ve gözleri ölümcül bir şekilde, alev alev yandı. "Sen..."

Sonra durdu, nefes alması güçleşmişken kükredi. "Sen, kendi ölümünü hazırladın, Simon Wright! Emin ol, sana dünyada cehennemi yaşatacağım!"

Simon ise konuşamayacak kadar şaşkındı, eğer Adler'i vurduysa karşısındaki kimdi? "Adler sensin..." diye fısıldamayı becerdi titreyerek, sonra aniden silahına uzandı ama Adler önce davranıp onun üzerine atladı, yaşlı adamın kollarını hızla geriye bükerek silahını aldı. Simon acıyla bağırırken arkadan başka birinin daha odaya girdiğini fark etti, vücut itibariyle bir kadına benziyordu ama emin olamadı, yüzlerindeki maskelere lanet etmişti.

Ayrıca Frank, Simon'a yalnızca Adler'in saldırıya geçeceğini söylemişti, hatta tam olarak: "Yanında herhangi bir adam varsa bile tek başına hareket edecektir, o başkalarıyla çalışabilen biri değildir," demişti. Simon da bu yüzden bekliyordu, kasayı başka bir yere taşıtmamıştı çünkü Adler'in gelip burada bizzat kendisiyle karşılaşmasını istiyordu. Onu kendi elleriyle, tek başına öldürecekti, böylece hem Koller'in gözbebeğinden kurtulmuş olacak, tüm düşmanlarına korku salacak, hem de Frank'in isteğini karşılamış olacaktı.

Ama işler hiç de düşündüğü gibi ilerlememişti, işte. Yanlış adamı vurmuştu ve bu büyük hatayı canıyla ödeyecekmiş gibi hissediyordu.

Yaktın beni, Frank, diye düşündü Simon dişlerini sıkarak.

Yaktın beni, lanet olası.

Sonra yeniden Adler'in koyulaşmış gözlerine baktı ve korkuyla kollarını güçlü adamın parmaklarından kurtarmaya çalıştı. Adler ise iyice sinirlenip aniden silahının kabzasını onun ensesine geçirdi ve adamın büyük bir iniltiyle bayılmasına sebep oldu. "Sen bittin..." diye homurdandı dişlerini sıkıp Simon'ın baygın bedenini yere bırakırken, ardından derin bir nefes alıp cesaretini topladı ve acıyla kıvranan Josh'la onun yanına çömelmiş olan Andrea'ya baktı.

Maskesini çıkardı, hızlı birkaç adım atıp Josh'un yanına geldi ve yere çömelip Andrea'nın ellerini ittirerek dostunun maskesini çıkardı. Josh, yeşil gözleri kocaman açılmış bir halde ona baktı, tek eli hâlâ üzerinde büyük bir delik açılmış olan göğsündeydi. "Adler..." diye fısıldadı, kıpırdanan dudaklarının arasından sızan kan Adler'in sertçe yutkunmasına sebep oldu. "İyisin, Josh. Sıkıntı yok, seni iyileştireceğiz, tamam mı?"

"Ben..." diye mırıldandı Josh, ama birden öksürüklere boğuldu ve koyu kırmızı sıvı biraz daha yoğunlaşmış bir halde sızdı ağzından. Adler endişelenip kan kaybını azaltmak için onun yarasına baskı uygularken Andrea hıçkırıklara boğuldu. "Josh, lütfen dayan, lütfen!" Adler dişlerini sıkarken Josh'un üzerine eğildi ve onu kolayca kucakladı. "Bana bak..." diye fısıldadı onun kulağına, "Eğer kucağımda ölürsen, seni öldürürüm."

Josh gülmeye çalıştı ama başarısız oldu ve birkaç kez daha öksürdü. "Üzgünüm... kardeşim... seni... yarı yolda..."

"Hayır!" Adler'in kükreyişi malikanenin sessizliğini yarıp geçmişti. "Ölmeyeceksin, duydun mu beni? Şu lanet ihtimali aklından sil, sen ölmeyeceksin!"

Ancak Josh her saniye bilincini kaybetmeye biraz daha yaklaşıyordu, canı yanıyordu ve veda etmeden gitmek istemiyordu, bu yüzden enerjisinin son kırıntılarını konuşmaya harcadı. "Adler... sen her zaman... kardeşim oldun... ve bilmelisin ki... ölsem de yukarıdan seni izliyor olacağım. Ben..."

the AGENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin