Yazardan;Adler dudaklarına götürdüğü sigarayı elleriyle rüzgara karşı siper ederek yaktıktan sonra, gözlerini kapattı ve zehirli dumandan derin bir nefes çekti ciğerlerine. Sigara içmeyi annesi hastalandığında bırakmıştı, parasını böyle saçma bir bağımlılığa harcamak yerine gereken ilaçları satın almak için kullanıyordu çünkü.
Evet, o günlerden beri ağzına bir tane olsun sürmemişti ama, Josh'un da söylediği gibi; bu durum, içilecek bir durumdu.
Gözlerini araladı ve dudaklarının arasından aheste aheste serbest bıraktığı dumanın parlak yıldızlara ulaşma çabasını izledi.
Bir an sonra "Adler, peki şimdi ne yapacaksın?" diye soran Josh'a çevirdi bakışlarını. Omuz silkti, sonra "Amerika'ya döneceğim." dedi sigarasının külünü silkip mavi gözlerini ilgisizce kaydırırken.
Josh'un elindeki sigara şaşkınlığından dolayı yere düştü. "Ne?"
"Zaten Bay Koller peşime düşmüştür," dedi Adler yüzündeki soğuk tebessümle. "Almanya'da kalıp kovalamaca oynamanın bir anlamı yok. Ayrıca Amerika'daki seçim üç gün sonra yapılacak. David Brooks'un önünde herhangi bir engel kalmadığına göre yeni başkan olacağından hiç şüphem yok."
"Ee?" dedi Josh. "Sıkıntı ne o zaman? Babalı kızlı mutlu olacaklar işte."
"Fazla basit düşünüyorsun, Josh." diye homurdandı Adler. "Brooks'u indirmek isteyen sadece biz olabilir miyiz sence? Emin ol bol bol düşmanı vardır onun. Adam bu yüzyılda görebileceğin en iyi siyasetçilerden biri."
Josh yavaşça başını sallayarak onayladı. Adler ise son bir nefes daha çekip izmariti yere attı ve ayakkabısının topuğuyla ezip konuşmaya devam etti. "Amerika'ya gidecek olma nedenim de bu. Lexi'yi ve babasını her türlü tehdide karşı koruyacağım. Ayrıca onu uzaktan da olsa görmek iyi gelecek bana."
Duraksadıktan sonra "Tek başına mı gideceksin?" diye sordu kısık bir sesle Josh, onun bakışlarındaki kırgınlığı gören Adler başını geriye atıp güldü. "Aslında iki bilet aldım ama... gelmek ister misin bil..."
"Elbette geliyorum!" diye bağıran Josh sırıtarak ayaklandı. "Uçak saat kaçta kalkıyor?"
Adler saatine bir göz attı. "Yaklaşık bir buçuk saat sonra."
"O zaman havaalanına gitsek iyi olur."
"Önce yapmam gereken bir şey var." dedi Adler pantolonunun paçalarını silkip ayağa kalktığında. Josh onun yüz ifadesinden açıklama yapmayacağını anlamıştı, o yüzden hiçbir şey sormadı.
⚡️⚡️⚡️
Elise, babasının yanında iki gözü iki çeşme bir halde hıçkırıyordu. Onun koluna sarılarak "Baba lüt-fen Adler'i ba-na geri ge-tir." dediğinde Stanislaus Koller derin bir nefes aldı. "Elise, lütfen odana git ve uyumaya çalış kızım. Bu konuda elimden gelen her şeyi yapacağımı biliyorsun zaten."
Genç kız gözyaşlarını beceriksizce silerek "Tamam," diye fısıldadı ve titrek adımlarla odadan çıkıp babasını yalnız bıraktı.
Kız gider gitmez, Koller saçlarını karıştırıp iç çekti. O da Elise'e yakın miktarda, belki daha da fazla acı çekiyordu ama belli etmiyordu.
Olmayan oğlu yerine koyduğu Adler'in böyle bir şey yapmış oluşunu bir türlü kabullenemiyordu Koller. Lexi'yi ondan kaçırmasını, dolaylı yoldan babasına teslim etmesini, ellerindeki tek şantaj şansını da kaybetmelerine sebep oluşunu kabullenemiyordu. Bu aynı zamanda Almanya'ya da ihanet değerinde bir durumdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Romance"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...