Lexi'den;Adler'in neşeli, yüksek çıkan sesini duyarak uyandığımda, yavaşça gözlerimi araladım. "Gerçekten mi?" diye sordu heyecanla, telefon kulağındaydı ve pencerenin önünde dikiliyordu. Kalçasını pervaza yaslamıştı, tek eli dudaklarının üzerinde geziniyordu. Belirginleşmiş, yanaklarını çukurlaştırmış gamzelerini fark edebiliyordum. İstemsizce gülümsedim.
Burada oluşu hâlâ bir rüya, hayal gibi geliyordu bana. Eğer söylediği şeyleri hatırlamasam bu odadaki varlığı konusunda kesinlikle tereddüte düşerdim, ama hatırlıyordum. Bana, hep yanımda olacağını söylemişti. Yani artık ayrılık olmayacaktı, acı, uzun bekleyişler, korkular olmayacaktı.
Bu düşünceler gülümseyişimi büyütürken koluma, serum iğnesinin bulunduğu yere baktım. Hâlâ ağrı veriyordu ama umursamadım. Tek elimi karnımın biraz üstüne götürdüğümde tek hissettiğim kaburgalarım olmuştu, zaten zayıftım ve bu yaşadıklarımdan sonra iyice bir deri bir kemik kalmıştım. Yine de hasta hissetmiyordum, halsizdim sadece.
Aklım ufaklığa kaydığında ani, sesli bir nefes aldım, bu da gülümseyerek telefonla konuşmaya devam eden Adler'in dikkatini çekti ve hızla bana doğru döndü. Göz göze geldiğimizde bakışları yoğunlaştı. "Haber verdiğin için teşekkür ederim, gerçekten çok mutlu oldum. Ancak şimdi kapatmam lazım, detayları öğrenmek için sonra arayacağım, Andrea. Hoşça kal." dedikten sonra gözlerini benimkilerden ayırmadan birkaç saniye daha karşı tarafı dinledi ve telefonu kapatır kapatmaz yanıma adımladı.
"Lexi, uyanmışsın!" Yanımda dikildiğinde, kolunu tuttuğum gibi üzerime eğilmesini sağlayıp anında atıldım ve dudaklarını açlıkla öpmeye başladım. Bir anlığına şaşırıp öylece kaldıysa da gerilen dudaklarından anladığım kadarıyla gülümsedi, sonra tutkuyla karşılık verdi. Saniyeleri dakikalara çevirmek istiyordum, saçlarını karıştırarak okşadım, parmaklarımı ensesine indirip bedenini iyice kendime doğru çektim ve o da öpüşmemizi bitirmeye niyetim olmadığını anladığında tek dizini yatağa dayayıp yanaklarımı kavradı.
Tek elinde sargıya benzer bir doku hissettiğimde dehşetle geri çekildim, Adler sorarcasına bana baktığında ise yüzümdeki ellerini tutup gözlerimin önüne getirdim.
Sağ avcunun hafiften kanlanmış bir sargı beziyle sıkı sıkı sarılmış olduğunu gördüğümde kaşlarım çatılmıştı. "E-eline ne oldu Adler? Yaralanmadan gelecektin hani?!"
"Sadece birkaç çizik, endişelenme," dedi ve ekledi. "Ayrıca buraya geldiğimde oldu, teknik olarak sözümü yerine getirmiş sayılırım yani." dedi sırıtarak.
"Tatmin olmadım, birazdan o kesikleri kontrol edeceğim." diye homurdandığımda yeniden dudaklarıma eğilip yanaklarımı hafifçe sıktı ve beni öperek susturdu.
Nefessiz kalana kadar dakikalarca, yumuşak bir tempoda öpüştük, evet, bu biriken hasretimi kesinlikle dindirmezdi ancak az da olsa dizginlemişti ve en azından sağlıklı düşünebilecek kadar iyi hissetmemi sağlamıştı.
Dudakları, ıslak bir sesle yeniden benimkilerden ayrıldığında alnımı onunkine yaslayıp gözlerimi açmadan sık nefesler almaya başladım. Burnumun ucunu kirli sakallı yanağına sürterken "Tanrım, sonunda..." diye mırıldandığımda hafifçe güldü. "Ben de seni özledim bebeğim."
"Bana her şeyi anlatman gerekecek." diye homurdandım. "Baştan sona. Ne zaman geldin, Frank'e..." adını söylemek hafiften titrememe sebep olmuştu, buna karşılık kaşlarını çattığında yutkunarak devam ettim. "...ne oldu, elin nasıl bu hale geldi, az önce telefonda konuşurken neye bu kadar sevindin, her şeyi bilmek istiyorum."
"Tamam," diye fısıldadı, ellerini yüzümden ayırdı ve yanıma uzandı. Vücudunun sıcaklığını kalbime kadar hissetmek istercesine sokuldum ona, başımı göğsüne çektiğinde tek bacağımı beline atıp gülümsedim ve dinlemeye hazır olduğumu belli etmek için gözlerine baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Romance"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...