Surprise! 🎉
Sizi şaşırtmak isteyip erkenden bölüm attım ehehe :]
Hadi iyi okumalar :33
⚡️⚡️⚡️
O, sinirle şömineyi karıştırmaya gittiğinde ben de dizlerimi kendime çekip düşünmeye başladım. Hatalı mıydım? Elbette hayır. Bu muameleyi hak ediyordu. Peki bunu yapmak istiyor muydum? Yine koca bir hayır. Çünkü kalbim itiraz ediyordu.
Gerçekten kendimi kaybetmiş gibi hissediyordum.
Uzun bir düşünce sürecinden sonra kalkıp yanına gittim ve bağdaş kurup oturdum. Bir saniyeliğine bana baktı, ardından elindeki çubukla şömineyi karıştırmaya devam etti. Ateşin yarı yarıya aydınlattığı yüzünü inceledim. Kirpikleri çıkık elmacık kemiklerini gölgeliyordu, gözlerinin rengi ise alevlerin turunculuğuyla harmanlanmıştı. Alnına düşen bir tutam saçı zahmet edip geriye çekmemişti, zaten olabildiğince mükemmel görünüyordu. Adler Hartmann, her zamanki kadar kusursuz ve tapılasıydı.
Bana dönene kadar büyük bir hayranlıkla onu seyrettiğimin farkında bile değildim, gözlerimiz buluşunca irkildim ve bakışlarımı huzurlu çıtırtılar çıkaran şömineye kaydırdım. Tek elini benimkinin üzerine koyduğunda, parmaklarının sıcaklığının yanı sıra nişan yüzüğünün soğuk metalikliğini hissedip elimi hızla geri çektim. Gözlerim de aynı zamanda sinirden ve üzüntüden dolmuştu, Adler bunu fark ettiğinde yüzümü kendisine çevirdi. "Lexi, neden böyle yapıyorsun? Beni hâlâ seviyorsun, bunu görebiliyorum. Bırak da her şeyi halledeyim."
Kendi kendime güldüm. "Önce Elise'le olan sorunlarını çöz Adler. Malum, o senin nişanlın; ben ise sıradan bir esirim."
Elini kaldırıp yüzüğü gözüme soktu. "Bu mu bütün sıkıntı?" Cevap vermediğimde sinirle, resmen parmağını kopartmak istercesine yüzüğü çıkarttı ve cebine attı. "Oldu mu şimdi? Tamam mı? Mutlu musun?"
Yine cevap vermedim. Oflayıp saçlarını karıştırdı ve sonra ellerini indirip yüzünü ovuşturdu. "Lexi, Elise'le ilişkimiz tamamen sahte."
İtici bir şekilde gülümsedim. "Bizimki gibi mi yani?"
Kaşlarını çatıp dudaklarını yaladı. "Saçmalama. Ayrıca, bir daha sözümü kesme."
Homurdanmamı görmezden gelip devam etti. "Elise sevgili olmadığımız halde babasına öyle söyledi. Ben de karşı çıkmadım. Çünkü o, Bay Koller'in kızı. Bay Koller ise beni kurtaran, yönlendiren, hayatımı borçlu olduğumu bildiğim adam. Annemin ölümünden sonra..." sesi burada hafifçe titremişti, dönüp yüzüne baktım ama halen neredeyse ifadesizdi. "...sokaklarda sürünürken buldu o cılız, savaşmayı bırakmış bedenimi. Bedenim diyorum, evet; çünkü o zamanlar beynim tamamen devreden çıkmıştı. Bak, Stanislaus Koller beni kendime getirdi, bu günlere getirdi. Ona ihanet edemezdim."
Kısık bir sesle "Beni kaçırarak ihanet etmiş olmadın mı peki?" dediğimde başını ağır ağır salladı. "Oldum. Kesinlikle oldum." Gözlerini benimkilere dikti. "Şimdi değerini anlayabiliyor musun küçüğüm?"
Tüm kalbimle ona inanmak istiyordum, gerçekten. Ancak yeni yeni uyanmaya başlayan mantığım, buna şiddetle karşı çıkıyor; bana onun ne kadar profesyonel bir yalancı olduğunu hatırlatmaya çalışıyordu. Kolay olanı seçtim ve kendimle savaşmadan mantığımı dinledim.
"Anlasam da umurumda olmaz. Her ne yaptıysan boşuna yaptın, çünkü artık sana karşı güçlü bir nefret duygusundan başka hiçbir şey hissetmiyorum Adler."
Bunu söylemek onlarca demir bilye yutmuşum gibi bir etki bırakmıştı üzerimde. Ama her şeye rağmen güçlü görünmeye çalıştım. Yalana sadece yalanla karşılık verebilirdim artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Romance"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...