"Adler, bana şöyle bakmayı kes!"Koltukta bir manken edasıyla oturan Adler, bacak bacak üstüne atarken kaşlarını kaldırıp masum bir yüz ifadesine büründü. "Nasıl bakmayı keseyim?"
"Dünyanın en güzel şeyiymişim gibi işte," diye homurdandığımda gülümseyerek kalktı ve omuzlarımı kavradı. "Zaten dünyanın en güzel şeyisin, bir tanem."
"Hah!" Aniden bağırdığımda geri çekilip dudaklarını birbirine bastırdı. "Bu iğrenç vücutla mı?!" diye devam ettim, ellerimle kendimi işaret ederken. Hamileliğimin yedinci ayındaydım ve o kadar çok kilo almıştım ki günlerdir tartıdan en az bir kilometre uzaklarda dolaşıyordum.
Adler ellerini karnıma yerleştirip "Hamilelik sana çok yakışıyor, küçük doktorum." derken içimi eritecek şekilde sırıttığında derin bir nefes aldım. Her zaman alttan alması hoştu ama hormonlarım çıldırmış bir durumdaydı, bu nedenle ona saldırmaya devam ettim. "Yalan söylemeyi kes."
"İltifat etsem suç, baksam suç... Lexi, benden istediğin tam olarak nedir, hayatım?"
"Yalan söylememen!" Ofladığında dudaklarım titredi. "Kaç kilo olduğumu tahmin bile edemezsin, baksana, yanaklarım bile kocaman oldu!" Gözlerim dolmuştu, koltuğa gömülüp yüzümü saçlarımla gizlediğimde iç geçirdi ve yanıma gelip bana sıkıca sarıldı. "Lexi, yemin ederim gördüğüm en güzel anne adayısın." Kısaca düşündükten sonra devam etti. "Hem biliyorsun, zaten kilo almanı istiyordum ben de."
Omuz silktiğimde arsızca güldü. "Ayrıca, kalçaların artık on kat daha dolgun. Bu müthiş bir şey!"
İsteksizce güldüm. "Beni bu halimle bile arzulamayı nasıl başardığınızı anlayamıyorum Bay Hartmann."
Yüzünü benimkine yaklaştırırken kasıklarını kalçalarıma dayadı. "Sizi her halinizle arzulamaya devam ederim, Bayan Hartmann."
Aniden sinirlenip beni öpeceği anda onu sertçe ittim ve bağırdım. "Her halimle mi?! Çirkinleştiğimi biliyordum işte, sen de söyledin! Yalancı! İğrenç yalancı!"
Kaptığım yastığı kafasına birkaç kez geçirdiğimde paniklemişti, ellerini kaldırıp kendini savunmaya hazırlandı. "Hayır, sevgilim, tamamen yanlış anladın. Bak gerçekten..." Yastıkla ağzına sertçe vurdum ve tısladım. "Sus!"
Uslu uslu başını salladı. "Tamam."
Birkaç saniyelik sessizlikten sonra burnumdan soluyarak "Bak, kendini savunmuyorsun bile, çünkü haklıyım!" dediğimde gözleri büyüdü. "Az önce susmamı söyledin ya!"
Tam cevap verecektim ki kapı çaldı ve Adler yanımdan atlayıp koşar adımlarla, resmen kaçarcasına açmaya gitti. Arkasından gözlerimi kısmış bakarken, Josh'un neşeli sesini duydum. "Selamlar! Biz geldik!"
Andrea'yla birlikte salona girdiklerinde gülümsemeye çalıştım. Josh neredeyse dans ederek yanıma oturdu, Andrea da göz kırpıp diğer koltuğa, Adler'in yanına geçti. Birkaç haftadır buradaydı, Josh onu bir şekilde Kahire'den gelmeye ikna etmişti. Yakın zamanda evlenmeyi düşünüyorlardı ve bu mutluluk verici bir gelişmeydi.
Andrea önce karnıma, sonra yüzüme bakıp büyük bir tebessümle "Ee, nasıl gidiyor hamilelik?" diye sorduğunda Adler benim yerime cevapladı. "Her şeyi yanlış anlıyor, her söylediğimden gizli bir anlam çıkarıyor. Durduk yere ağlıyor veya gülüyor, istekleri bir türlü bitmiyor. Yavaş yavaş ölüyorum, mezarımı şimdiden kazmaya başlasanız iyi olur."
Göz devirdiğimde Josh başını kaşıyarak konuştu. "Lexi, sen önüne geçtiğin için Adler'i göremiyorum. Biraz yana kayabilir misin?" Ağzım açık kalmışken Adler'in keyifle "Uff, şimdi sikilecek belan," dediğini duyabilmiştim sadece, cinnet geçirmeden hemen önce. Josh bakışlarımdan korkup koltukta geriye doğru kaçtı ama çok geç kalmıştı, az önceki yastığı tutup olanca gücümle yüzüne fırlattığımda tiz bir çığlık attı, sonra dengesini kaybedip yere kapaklandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Romance"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...