Stanislaus Koller, Adler'in Kahire'de kaldığı villaya son kez göz attı, burada olmadığı konusundaki fikirleri kesinleşince başını iki yana sallayıp yutkundu. Nereye bakması gerektiğini bilmiyordu, yanındaki ajanlardan birine dönüp "Hiç haber var mı?" diye sordu. "Herhangi birinden?""Hayır, efendim." dedi daha genç olan. "Ne yazık ki yok. Hâlâ araştırıyoruz."
"Simon Wright da ortalıklarda yok, polis alarma geçmiş bir halde." diye mırıldandı Koller, "Tanrım, neredesiniz Adler?"
Sonra, telefonu bir cevap niteliğinde çalmaya başladı, Koller heyecanla açıp kulağına götürdü. "Bay Koller?"
Gelen ses pürüzlüydü ama kolaylıkla tanınabilirdi. "Andrea?"
"Benim, Bay Koller." Birkaç saniye, gereksiz bir sessizlik oldu, ardından Andrea devam etti. "Size konumumuzu gönderdim, Adler şu an konuşabilecek durumda sayılmaz efendim."
Koller'in kanı donarken fısıldadı. "Andrea... ona... bir şey olmadı, değil mi?"
Ama Andrea telefonu kapatmıştı bile. Koller dişlerini sıkarak kendisine gönderilen konuma baktı. Bulundukları yerden on beş kilometre kadar uzaklıktaki bir özel hastaneydi. Hastanenin sahibi Koller'in dostlarından biriydi, bu yüzden içi biraz olsun rahatladı. Dudaklarını dişleyerek telefonunu yanındaki ajanlardan birine uzattı ve Adler'in yaralandığından neredeyse emin bir halde arabasına bindi.
⚡️⚡️⚡️
Yirmi dakika sonra hastanedeydi, hızlı adımlarla koridoru katederken endişeyle etrafına bakındı. Andrea'yı gördüğünde kendini sıktı ve "Ajan 104," diye mırıldandı. Andrea Black ise ona doğru kendinden emin adımlarla doğru yürürken "Merhaba Bay Koller," dedi ağlamaktan kısılmış sesiyle. Kesinlikle mutlu görünmüyordu, Koller burun deliklerini şişirip kendini olası bir kötü habere hazırlarken "Söyle hadi," diye fısıldadı.
Andrea dişlerini sıktı ve gözlerini kırpıştırdı. "Josh..." diye mırıldandı. Koller şaşırmıştı, genç kadının kollarını tutup hafifçe sıktı. "Ne oldu Josh'a?"
"O... vuruldu, Bay Koller. Adler elinden geleni yaptı ama..." Sözün tam bu kısmında duraksayıp ağlamaya başlayınca Koller ne yapacağını bilemedi, tek tesellisi Adler'in sağlık açısından iyi durumda olduğunu düşünmesiydi. "Andrea, beni Adler'e götürebilir misin?"
"T-tabii." Andrea gözyaşlarını silmeye çalışırken koridorda titrek adımlarla yürüdü, Koller ve diğer ajanlar da onu takip etti. Sonunda ileride duvara yaslanmış, başını eğmiş olan uzun boylu, heybetli adamı gördüklerinde Andrea'yı geride bırakıp hızlı adımlarla ilerledi Koller.
"Adler, oğlum!" Adler direkt başını kaldırıp baktı, onun kanlanmış buz mavisi gözlerinden rahatça okunan binlerce duygu Koller'i duygulandırdı, kollarını uzatıp oğluna sıkıca sarıldı.
Adler gevşeyip kollarını Koller'in vücuduna dolarken "Hepsi benim suçum," diye fısıldadı. "Hepsi."
"Hayır oğlum, hayır. Asla."
Adler başını hırsla iki yana salladı. "Eğer o lanet planı yapmamış olsaydım Josh da denemek istemeyecekti! Her şey benim suçum!" Aniden gelen bir öfke patlamasıyla Koller'in kollarından ayrılıp yere çöktü ve yumruklarını defalarca kez karo desenli zemine geçirdi, iç çeken Koller hemen eğilip onu durdurduğunda yerde sayılamayacak kadar çok çatlak oluşmuştu bile. "Lütfen," diye fısıldadı yumuşak bir sesle. "Lütfen sakin ol ve bana olanları baştan sona anlat, oğlum."
Adler yutkundu, karışmış saçlarının arasından parmaklarını serice geçirip alt dudağını dişleyerek gözlerini duvara dikti. "O gece... planı uygulamak için malikaneye gittik. İçeri girdiğimizde Simon'ın pusuda beklediğini fark ettim ve Josh'u uyardım ancak beni duymadı, Simon da onu ben sandı ve..." Durup dişlerini kırarcasına sıktı, Koller ise endişeyle onun omzunu okşadı. "Josh vuruldu. Göğsünden. Kollarımdaydı, son ana kadar. Onu hayatta tutmak için çok çabaladım, Bay Koller, yemin ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Romance"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...