Part Fourty Seven- Addiction

3.8K 203 81
                                    


Lexi'den;

Sert bir yerde uyandığımda, gözlerimi açıp açmama konusunda kararsızdım. Burnuma Adler'in aşina olduğum kokusu gelince yanımda olduğunu anladım ve yüzüme istemsiz bir gülümseme oturdu. Belli belirsiz, kısık sesler duyuyordum ama algılayamayacak kadar uyuşuktum. Kendime gelmek için kıpırdandım ve gözlerimi araladım.

Bir jette olduğumuzu anlamam uzun sürmedi, Adler kollarını kavuşturmuş ve başını geriye yaslamıştı, düşüncelere dalmış gibi görünüyordu. Josh ise hemen yanımızdaki koltuktaydı, tek eli yanağının altında olduğu halde komik bir pozisyonda kıvrılmış, uyuyordu.

Hiç kıpırdamadan Adler'i incelemeye başladım. Mavi gözleri bu açıdan bakılınca camdan yapılmış gibi görünüyordu, başını geriye yatırdığı için mükemmel adem elması iyice görünür hale gelmişti, yumuşak saçlarının inatçı, asi tutamı her zamanki gibi parantez şeklinde alnına dökülmüştü, biçimli kaşları hafiften çatıktı, köşeli, belirgin kemikli çenesi, yüksek elmacık kemikleri tepedeki ışık dolayısıyla gölgelenmişti, ince dudaklarını birbirine bastırmış ve düz bir çizgi halini almalarını sağlamıştı, gözlerini her kırpışında kirpiklerinin ahenkle hareket edişi kalp krizi geçirtebilecek kadar şiirseldi, pazıları kollarının duruşu nedeniyle tamamen gerilmiş ve şişmişti, uzun bacaklarını karşısındaki koltuğun altına kadar uzatmıştı.

Göz kamaştırıcıydı... Tapılası derecede kusursuz...

Tanrım, diye mırıldandım içimden. Adler'i yaratırken ne düşünüyordun acaba? Kendine bir rakip mi arıyordun, yoksa sınırları ne kadar zorlayabileceğini mi test ediyordun?

Aşkım aniden alevlenince ona sinirli olduğumu unutup yanına kaymış ve kollarımı beline dolayıp göğsüne sokulmuştum. Önce şaşırıp kavuşturduğu kollarını açtı, ardından derin bir nefes aldı ve tek elini saçlarıma götürüp yumuşak hareketlerle okşamaya başladı. Gözlerimi kapatıp başımı çenesinin altına yasladım. Dudaklarımı hafifçe tenine temas ettirdiğimde "Sen bana kızgın değil miydin?" diye sordu sessizce. Derin bir ah çekip kıkırdadım. "Sana şu an aklımdan geçenleri söyleyebilir miyim?"

Kollarını vücuduma doladı ve çenesini saçlarıma sürttü. "Elbette."

Parmaklarımı gömleğinin düğmelerine sürttüm, gözlerimi kapatıp kokusunu uzun uzun içime çektim. "Hiçbir zaman aşkımı tam olarak cümlelere dökemeyeceğimi biliyorum ama, bir örnekle açıklamaya çalışacağım." Devam etmemi istercesine başını salladığında gülümsedim, yanağımı göğsüne yaslayıp güçlü kalp atışlarını dinlemeye başlarken dudaklarımı araladım.

"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyuyorum. Bazen bana zarar veriyorsun, yıpranmama sebep oluyorsun, ama biliyor musun..." İç çekip hafifçe gülümsedim. "üzerimde bıraktığın etkinin gücüne bayılıyorum."

Gözlerimi açtığımda ve yüzüne bakmak için başımı kaldırdığımda, onun da başını eğmiş beni izlemekle meşgul olduğunu gördüm. Bakışlarında okuduğum duygulardan cesaret aldığımda, elim benden izinsiz yüzüne çıktı ve parmak uçlarım kirli sakallarını okşamaya başladı. "Bu bağımlılığın sonu bir felaket bile olsa kaçmayacağımı çok iyi biliyorum. Çünkü ben senin yüzünden ölmeyi, sensizlikten ölmeye tercih ederim."

Dudaklarımızı birleştirdiğinde öpüşünün sıcaklığıyla ve yavaş tuttuğu ritmiyle kalbim kanatlanırken gülümsedim. Birkaç saniye sonra ayrıldığımızda beni yeniden göğsüne çekti. "Uyu hadi. Bir buçuk saat var daha."

the AGENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin