Adler karşısındaki telaşlı adama kaşlarını çatarak bakarken "Ne problemi?" diye sordu sertçe. Bir problem, şu an isteyeceği en son şey bile olamazdı. Adam yakasını gevşetirken Adler'in yanına yürüdü ve "Simon Wright," diye mırıldandı, "Her gün ettiğiniz işkenceler onun akıl sağlığını iyice bozmaya başladı, biliyorsunuz. Çoğunlukla yalnız kaldığında saçma şeyler bağırıyordu, ama birkaç saat önce adamlardan birine ancak normal bir insanın kullanabileceği ses tonuyla 'Frank Lewis'ti, her şeyin sorumlusu oydu, ne olur bırakın beni,' diye yalvarmış."Adler gözlerini kıstı. "Frank Lewis... Bu ad bana neden tanıdık geliyor?"
Adam yutkundu. "Küçük bir araştırma yaptık, Bay Hartmann. Edindiğimiz bilgilere bakılırsa, kendisi nişanlınızın üvey babası."
Adler gözlerini kıstı ve kendini bir düşünce döngüsünün içinde buldu, sonra da beyninde çakan şimşekle aniden ayağa kalkıp sandalyesinin gürültüyle yere düşmesine sebep oldu. "Siktir! Lexi tehlikede!" diye kükreyerek telefonuna sarıldığında adam endişeli gözlerle ona baktı. "Son iki günde Bayan Brooks'un telefonunu hiç kullanmadığını fark ettik ve..."
Sırtı soğuk soğuk terledi, daha fazla duymasına kesinlikle gerek yoktu. Josh'a bir saniyeliğine, özür diler gibi baktıktan sonra kendine küfredip koşarak odadan çıktı ve aniden önüne çıkan Bay Koller'e çarpmadan bir saniye önce kendini durdurmayı başardı. Koller Adler'in yüzündeki ifadeyi görünce kaşlarını çattı. "Oğlum? Neler ol..."
"Lexi..." diye soludu Adler, hissettiği büyük endişeden nefesi kesilmişti, her şeyini kendi elleriyle tehlikenin içine attığını fark etmişti ve her an delirebilirdi. Derdini anlatmaya çalıştı ama zamanının olmadığının farkındaydı. "Frank onun üvey babası ve her şeyin arkasındaki adam. Lexi tehlikede, sikeyim, gitmeliyim!"
Koller şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Adler, anlamıyorum. Lütfen sakince anlat ve yardımcı olmama izin ver. Hadi, otur şuraya." Adler kolunu Koller'den kurtarıp başını hızla iki yana salladı, şakaklarındaki belirginleşmiş damarlar rahatlıkla görünebiliyordu. "Zaman yok, Bay Koller! Jeti almam gerekiyor!" Az önce konuştuğu adamı koridorda onlara doğru koşarken görünce onu tutup Koller'in önüne doğru itti. "Size anlatacaktır, ben gitmeliyim!"
Adler koşarak çıkışa yönelirken Koller ayağa kalkıp arkasından seslendi. "İyi ama, nereye?"
"Lexi'yi kurtarmaya!" Kapıdan olağanüstü bir hızla çıkarken Adler'in tek söylediği bu olmuştu.
⚡️⚡️⚡️
Lexi'den;
İçinde bulunduğum mahzenin kilitli kapısını bilmem kaçıncı defa zorlarken hıçkırdım. "Frank lütfen... lütfen çıkar beni buradan." Duymayacağını ya da umursamayacağını biliyordum ama yine de denedim. Kollarımı kendi bedenime dolayıp gözyaşlarımı silmeye çalışarak kapının önüne yığılırken olanları tekrar idrak etmeye çalıştım.
Beni öpmeye çalıştığı günün gecesinde; kendi düşüncelerime batmış olmam yüzünden uyuyamıyordum. Frank ve davranışları beni dehşete düşürmüştü, ne yapmam gerektiğine karar vermeye çalışıyordum ve en mantıklı seçeneğe sığınmak üzereydim: Adler'e haber vermek.
Bir anda villanın mutlak sessizliğini bozan acı çığlıkları duyduğumda irkilerek yatağımda sıçradım. Parmaklarımın arasındaki çarşafı sıkarken dişlerimi sertçe alt dudağıma geçirdim, kalbim çıldırmıştı. Yakınlaşan çığlıkların anneme ait olduğunu anladığım anda anda tüylerim ürperdi ve bir korku titreşimi omurgamdan aşağı indi.
Frank anneme bir şey mi yapıyordu?!
Komodinin üzerinde duran telefonumu kapar kapmaz flaşı açtım ve titrek nefeslerim eşliğinde odamdan çıkıp küçük adımlarla annemle kahrolası Frank'in odasına ilerledim. Sonra durdum, savunmasız gitmek aptalcaydı çünkü. Mutfağa girip orta boy bir bıçak aldım ve yeniden yatak odasına yöneldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the AGENT
Romantizm"Sen benim tek bağımlılığımsın Adler. Birden oluşmuş, kurtulması imkansız hale gelmiş bir bağımlılık bu. Evet, çekici olduğun kadar tehlikelisin de, bunu çok iyi biliyorum ama sensiz yapamıyorum, yaşamak, nefes almak için dahi varlığına ihtiyaç duyu...