Part Seventy Four- Miss You

2.8K 176 46
                                    


"...ve ben de teklifini gözyaşlarıyla kabul ettim. Hayatımın en güzel anlarından biriydi, anne."

Annemin her şeyi öğrenmek istemesi ve benim sanki uzun zamandır bunu bekliyormuşum gibi bir bardak su ve bol bol peçete alıp derin bir nefes aldıktan sonra anlatmaya başlamam kesinlikle garip bir olaydı. Tabii konu hamileliğime gelince annemin gözlerini kocaman açıp "Aman Tanrım, Lexi!" diye bağırdıktan sonra aniden bayılması da. Ben gülmeye başlayınca başka bir odada olan Frank koşup gelmişti ve annemi ayılttıktan sonra rahatlayarak karşımıza oturmuştu.

Böyle aksiyonlu geçen birkaç saat sonrası annem parmağımdaki yüzüğe büyülenmiş bir şekilde bakarken gülümsüyordum. Gözlerini bana çevirip "Adler'le tanışmayı çok isterim, Lexi." dediğinde istemsizce telefonumu kontrol ettim, onu aramam gerektiğini unutmuştum ama o da aramamıştı, belki de meşguldü. "Görevi sona erdiğinde beni almak için gelecek. O zaman tanışırsınız." diye cevapladım bu arada.

"Ne zaman bitecek peki?" diye sorduğunda omuz silktim. "Tanrı bilir." Sonra ürperip karşıma baktım ve Frank'le göz göze geldim. Gülümsüyordu. "En sevdiğin yiyecek nedir, Lexi?" diye sordu gülümsemesinin arasında. Düşünmeye başladım, annem yanımdan "Kesinlikle çikolatalı pasta." diyerek benim yerime cevapladı ancak Frank bakışlarını üzerimden ayırmadı, ısrarla bir cevap beklediğinden emin olunca omuz silktim. "Sanırım doğru. Çikolatalı pasta."

"O zaman güzel bir çikolatalı pasta alıp geleceğim," dedi ve ayaklandı Frank. "Gerek yok..." diye itiraz etmeye kalkıştığımda da sinir bozucu gelmeye başlayan gülümsemesini bozmadan "Ne dersen de alacağım, Lexi. O yüzden boşuna uğraşma." diyerek kapıya yöneldi. Yeniden omuz silktim, o çıkar çıkmaz annem bana döndü. "Çok düşünceli, değil mi? Beni en çok bu yönüyle etkilediğini söyleyebilirim bile."

"Tabii," diye mırıldandım ve annemin içgüdülerine inansam da Frank'ten pek hoşlanmadığımı ve bunun nedenini kendime bile açıklayamayacağımı fark ettim.

⚡️⚡️⚡️

Adler beni aradığında uyuyakalmak üzereydim, sıçrayarak telefona baktım ve hemen cevapladım. "Adler?"

"Beni aramadın. Endişelendim, Lexi." Sitem dolu sesi kötü hissetmeme sebep oldu. "Çok üzgünüm, arayacaktım ama aklımdan tamamen çıkmış." dedim alnıma vurduktan sonra. İç çekti. "Peki. Nasıl gidiyor?"

"Anneme anlattım," dedim. "Her şeyi. Seninle tanışmak istiyor."

Güldü. "Bana karşı kötü önyargıları yok mu?"

"Yok, hatta seni beklediğimden daha çok seviyor. Yüzüğe bayıldı."

"Sevindim."

Kısa süren bir sessizlikten sonra çekinerek sordum. "Adler, işin var mı?"

"Şu an yok, bebeğim. Niçin?"

Derin bir nefes aldım. "Görüntülü konuşabilir miyiz? Seni çok özledim."

"Elbette."

"Harika! Bekle, tamam mı, seni hemen arayacağım." Telefonu kapattıktan sonra hazırlanmak için aynanın karşısına koşturdum.

Birkaç dakika sonra telefonu komodinin üzerine yerleştirip Adler'i görüntülü aradım, hemen cevaplandırdığında yavaşça alt dudağımı ısırdım. Kamerayla uğraştı ve sabitledikten sonra arkasına yaslanıp gülümsedi. Tanrım, taptığım yüzünü gördüğüm anda kalbim erimeye başlamıştı, gülümsemesine karşılık verirken her an ağlamaya başlayabileceğimi biliyordum.

the AGENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin