Part Thirty Nine- Longing

3.9K 220 28
                                    


Yazardan;

Lexi, önünde diz çökmüş, bir cevap bekleyen adama ve ardından kutunun içindeki ihtişamlı tek taş yüzüğe baktı. Cevabının evet olması durumunda yaşanacakları şöyle bir zihninden geçirdi, mutsuz bir evlilik, heyecansız bir hayat, yarım kalmış bir aşk...

Tekrar düşünmedi bile.

Dudaklarını araladığında, önündeki genç adam heyecanla kıpırdandı.

"Üzgünüm, Christopher." diye fısıldadı Lexi, acı çektiğini belli eden bir yüz ifadesiyle. "Ama... seninle evlenemem."

Adam yıkılmıştı, gözlerini kırpıştırdı ve "Neden?" diye sordu inlercesine. "Nerede yanlış yaptığımı anlamıyorum Lexi, ben..."

Genç kız başını iki yana salladı. "Sen harika bir adamsın Chris, hiçbir yanlışın yok. Sıkıntı benim kalbimde, çünkü başkası için atıyor. Ve eğer başka bir adama aşıkken seninle evlenirsem sana haksızlık etmiş olurum, lütfen bunu isteme benden."

Genç adam durgunlaşmıştı, elindeki küçük kutuyu yana indirdiği avucunda sıktı ve gözlerini yere dikti. Lexi ona uzanıp yüzüne dokundu. "Özür dilerim Christopher, böyle olsun istemezdim."

Ardından, ayağa kalktı ve sahil boyunca koşarken gözyaşları da kendiliğinden akmaya başladı. Christopher ise onu gözden kaybolana dek izledi, ardından kutuyu kumlara fırlattı ve başını ellerinin arasına alıp çöktüğü yere oturdu.

Kemancılar birbirlerine baktıklar, böyle durumlara alışık oldukları belliydi. Kemanlarını indirdiler ve genç adamın yanına eğilip onu teselli etmeye çalıştılar.

Bu arada Lexi, yeterince uzaklaşmış ve ayakkabılarını çıkartıp ayaklarını deniz suyunun ıslatmasına izin vermişken sahil boyunca yürüyordu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu, kaybolduğunu hissediyordu. Hıçkırmaya başlayınca oturdu ve dizlerini kendine çekti. Gözlerini kapatıp dalgaların sesini dinlerken avucunun içine doldurduğu kumları sıktı.

Yaşlardan dolayı bulanık gördüğü denizi izledi uzun bir süre, ardından tam orada, o an intihar etme planlarını kafasından silmeye çalıştı, çünkü onu seven insanları üzmek istemiyordu.

İsteksizce kalktı sonra, gözyaşlarını sildi, pantolonuyla bluzunun üzerindeki kumları silkti ve ayakkabılarını yeniden giydi. Biraz yürüdükten sonra ana yola çıkmıştı, gördüğü ilk taksiyi çevirdi. Şoföre evinin adresini verdikten sonra alnını cama yaslayıp şehir ışıklarına baktı.

Cebindeki telefon birdenbire titremeye başladığında irkildi. Aklındaki tüm şeyler uçup gitmişti, derin bir nefes aldı. Christopher'ın aradığını düşündüğü için bakmamayı düşünmüştü ama niyeyse içinde aramayı cevaplandırması için bağıran güçlü bir his vardı. Elini cebine atıp telefonu çıkardı. Bilinmeyen bir numara arıyordu, tereddüte düşse de açtı. "Alo?"

"Lexi?"

Josh'un sesini duyduğunda kalbi hızlanmıştı, yutkunup konuştu. "J-Josh?"

"Benim. Adler'i getiremedim, bunun için cidden üzgünüm. Kendisi otel barında oturup tüm içkileri tek tek denemek konusunda çok kararlıydı da. Adresi versem sen gelebilir misin?"

Lexi'nin yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu, buz kesilmiş tek eliyle ağzını kapattı ve başını arkasına yaslayıp birkaç saniye olayın gerçekliğini sorguladı. Josh "Lexi, orada mısın?" diye sorduğunda kendini çimdikledi ve cevapladı. "E-evet. Sadece şaşırdım. Ben... onu görebileceğimi düşünmüyordum."

"Ben bu fikri bir kere aklıma koydum Lexi. Bu gece görüşeceksiniz ve sorunlarınızı halledeceksiniz. İkiniz de deli gibi acı çekiyorsunuz, bunu göremeyen ya kördür ya da aptal. Biriniz başka biriyle kapatmaya çalışıyor kalbindeki boşluğu, biriniz içkiyle."

the AGENTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin