Bu gün bir kısa bölüm daha geldi :) Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar...
-------------------------------------------Durmak bilmeyen hıçkırıklarım sonunda durduğunda şiştiğini tahmin ettiğim gözlerimle etrafıma bakındım. Oda hala bomboştu. Kimseler yoktu.
Belki de böylesi daha iyiydi. Bir başıma kalmak. Çünkü şu an kalbimde acısı geçen ne varsa bir bir geri geliyordu. Hem de çok sert bir şekilde.
Bir an için annemin ölümünün verdiği acıyı bile hissetmiştim ama hemen yok olmuştu. Çünkü ben bu acıyı atlatalı çok zaman geçmişti. Ama Rebekah'ya olan nefretim olduğu yerde duruyordu. Onu nasıl o tabuttan çıkarmıştım ben?
Ayrıca biricik bebeklerimin ölüm haberini alalı bir gün bile geçmemiş gibiydi. Oysa aradan aylar geçmişti. Sanırım 6 ay olmuştu. Ve ya bir az daha az. Ama ben bu sürede o acıyı yaşayamamıştım tam olarak. Bu yüzden şimdi yaşıyordum.
Bir de öldürdüğüm masum insanlar vardı. Onlar için kendime kızıyordum. Kendimden nefret ediyordum. Sürekli öldürmüştüm. Onlara hiç acımamıştım.
Aynı Katherina'ya acımadığım gibi. Onun arkadaşlığını elimin tersiyle itmiştim. Ve muhtemelen onu bir daha asla göremeyecektim. O ya Klaus'tan kaçıp tamamen gözden kaybolacak ya da Klaus'a yakalanıp ölecekti.
Kol'la ilgili de küçük bir sorun vardı. Ben onunla yatmıştım. Ve duygularıyla oynamıştım. Ona duygularının birden silineceğini söylemiştim ama biliyordum ki öyle olmayacaktı. Bunun yerine o duyguları tetikleyecekti. Şimdi onun yüzüne nasıl bakıcaktım.
Klaus'a gelince. Keşke onun bu değişmiş halini hiç görmeseydim. Bu halini göreceğime sonsuz hayatımda onu bir daha görmemeyi tercih ederdim. Sevdiğim adam gitmişti. Ama işin komiği ben onu böyle de sevmiştim. Yaptığı her şeyi duygularım kapalıyken öğrendiğim için ona kızmamıştım. Ama şimdi en küçük hücreme kadar tüm benliğim ona kızıyordu. O da bana kızgındı nasıl olsa.
Gitmeliydim. Böyle bir adama aşık olmayı göze alamazdım. O kötüydü. Ondan korkmuyordum ben. Onunla beraberken kendi yapabileceklerimden korkuyordum.
Bu yüzden gitmeliydim. Henüz o da bu gidişe aldırmayacakken. Bir veda daha canını yakmayacakken gitmeliydim. Hem kendim için hem onun için gitmeliydim. Belki Katherina'yı bulurdum.
Gitmeliydim. Ama ondan önce yapmam gereken işler vardı. Kırılmış bir kalbi onarmalıydım...
***
Bir süre daha o soğuk mermerde oturdum. Bir az daha ağladım. Ama bu sefere bağıra bağıra değil. Sessizce.Sonunda bir kaç adım sesi duydum ama başımı çevirip ona bakmaya gücüm yoktu.
Ayak sesleri bir süre sonra hızlandı. Bana doğru geliyordu. "Caroline?" Dedi Rebekah'nın sesi. Telaşlıydı.
Önüme çöktüğünde yüzümü görmüştü "Ağladın?" Dedi. Bu bir cümle değil, soruydu. Cevap vermedim. Sadece yerdeki mermerlere bakmayı sürdürdüm.
Elini omzuma koyduğunda "Dokunma bana!" Diye bağırıp kendimi geriye doğru attım. O bana yaklaştıkça ben ellerimle kendimi geriye doğru çekiyordum.
Sonunda hızla yanıma gelip kollarımı tuttu ve beni sarstı. Şimdi yine ağlıyordum. Kesik kesik nefesler alabiliyordum ancak. "Sorun yok. Tamam mı? Seni odana götüreceğim." Dedi. Sesi beni rahatlatmak ister gibiydi. Ama onun sesi beni rahatlatamıyordu. Daha da dibe gömüyordu.
"Senden hiç bir şey istemiyorum! Senden nefret ediyorum!" Diye bağırdım. Rebekah sabır göstermeye çalışıyordu. Ama o hiç bir şartta sabırlı bir insan olmamıştı.
Tam bileziğime doğru eğiliyordu ki Kol'un "Dur!" Diyen sesi beni bu gün ikinci kez etki altına alınmaktan kurtarmıştı.
Beni hafifçe ayağa kaldırdı. Ne hissedeceğini düşünmeden kollarımı ona doladım. Bencillik yapıyordum. Çünkü dayanamıyordum. Sarılacak birine ihtiyacım vardı. Beni güvende hissettirecek birine.
"Nasıl kaçtınız Klaus'tan?" Diye sordum fısıltıyla. "Biz pek umrunda değiliz. Tek düşündüğü sensin." Dedi.
Onun dediklerine aldırmamış gibi gözükerek "Lütfen beni buradan götür." Dedim. Şimdi az önce bağırıp duran kızdan eser kalmamıştı. Sanki az önce hiç bağırmamıştım hatta. O kadar yorgun hissediyordum ki tek kelime edemezdim.
Kol'a sarılarak avlunun dışına çıkarken Rebekah'nın fısıltı şeklinde çıkan sesini duydum "Duygularını açmış."
***
Klaus'tan;
"Neden yaptın bunu?" Diye sordum. Bağırmıyordum. Sinirli de değildim. Sadece ihanete uğramıştım."Rebekah'nın zaten hiç bir zaman işe beni tarafımdan baktığı olmadı. Kol ise her zaman Caroline'ın yanında. Caroline'ın duyguları kapalıydı. Ve cezalarını alacaklar. Peki sen abi? Sen neden yaptın?" Gözlerim dolmaya başlamıştı.
"Onu sevdim ben." Dedi Elijah kendinden emin bir sesle. Ben lafıma başlayamadan devam etti "Ve sevdiğim kadın için her şeyi göze aldım. Peki sen kardeşim? Sen sevdiğin kadın için ne yaptın? Caroline için? Onu öylece bırakıp gittin."
Söyledikleri yüreğime dokunuyordu ama kararım kesindi. Yine de ona açıklama yapma isteği duydum "Ben onun için her şeyi yaparım. Onun için kalbime ak meşe kazığı bile saplarım. Ama bunu hak etmişti. Bu kalıcı bir ceza değil. Çünkü ben onu seviyorum."
Elijah homurdandı. "Onu öyle aciz bir durumda bırakmışsın ki Klaus! Kol söyledi. Sen sevmekten ne anlarsın ki! Onu sevmiyorsun! Bana sakın onu sevdiğini söyleme!" Dedi Elijah.
Birden tüm sinirlerimi bozmuştu. Hayatımda daha önce hiç bu kadar öfkelendim mi bilmiyorum.
"Sakın bana onu sevmediğimi söyleme!" Dedim üstüne doğru yürüyerek. Bür yandan da parmağımı ona doğru sallıyordum. "Onu kendi canımdan daha çok seviyorum. Tüm bu güce bile tercih ederim onu. Ondan vazgeçemem. Ben ona aşığım. Çocukluğumdan beri hem de. Bu yüzden bir daha asla... Asla... Bana onu sevmediğimi söyleme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE