İşte yeni bölüm arkadaşlar. Çok uzun değil. Ama bunun böyle devam etmesine çok kalmadı. Son bir ay. Ondan sonra yeniden sık sık bölüm yazmaya başlayacağım ve bunlardan daha uzun olacak . Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar.
"Seni tanıdığım andan beri deliyim ben zaten. Ben herkes kadar normaldim beni sen delirttin." Derin bir nefes aldı "Biliyor musun, ne kadar korkunç seni sevmek. Çünkü ben senin için Caroline Forbes, senin için bu dünyayı yok ederim. Bazen kendimdeki bu güçten korkuyorum."
Eliyle yüzümü okşadı. "Sevdiğinin iyiliği için vazgeçebilmeli. Ama ben vazgeçemem senden. Senden vazgeçmektense ikimizin de hayatımdan vazgeçerim. Çünkü ben bencil biriyim. Bu yüzden seni sevmek çok korkunç işte."
Gözümde yaşlar birikmişti. Aynı onun gibi. Titrek nefesimi yüzüne üfledim. "Asıl seni sevmek zor Klaus Mikaelson. Senin için her şeyi yapabilecek bir adamı sevmek korkunç. Ama en korkuncu ne yaparsa yapsın onu affedecek olduğunu bilmek korkunç." Aynı onun yaptığı gibi elimle yüzünü okşadım. "Çünkü biliyorum ki, sen bana ölümü de getirsen öbür dünyadan geri dönüp affederim seni. Yeniden severim. İşte bu, bu çok korkunç."
Hislerimi gerçekten dışarı vurabilmiş olmak güzeldi. Bunu tapabilmek delirdiğimin başka bir göstergesiydi. Başka türlü cesaret edemezdim buna.
Gözlerinin içine derin derin baktım. Oda benimkilere baktı. Ama hiç bir şey söylemedik. Yanından geçip gittiğimde hala gözlerimiz birbirine bakıyordu.
"İyi geceler Niklaus." Dedim ve küçük adımlarla odadan çıktım.
Şimdi ne yapmam gerektiğini ise bilmiyordum. Güzel bir çıkış yapmak uğruna gece yatacak bir odam olmasından vazgeçmiştim. Yine çok zekiydim!
Kollarım ve bacaklarım ağrıyordu. Yorgunluktan ölüyordum. Klaus'la olan konuşmamamız boyunca aslında bu kadar yorgun olduğumu fark etmemiştim.
Ayaklarımın gücü bedenimi taşımaya yetmedi ve kendimi yere bıraktım. Klaus'un kapısına yaslandım. Ve gözlerimi yavaşça yumdum.
***
Kapalı gözlerimden içeri sızan çok miktarda ışıkla gözlerimi araladım. Yumuşak yatakta bir az kıpırdandım ve doğruldum.
Oturduğum yerden etrafıma bakındım. Muhteşem bir odanın içindeydim. Odaya kırmızı rengi hakimdi. Ve fazlasıyla büyük bir odaydı. Benim yıllardır kaldım hücrenin en az 4 katı büyüklükteydi. Ayrıca yatak çok rahattı.
Buraya nasıl geldiğimi düşündüm. En son Klaus'un odasından çıktığımı hatırlıyordum. Sanırım oracıkta uyuyakalmıştım. Birisi beni buraya taşımış olmalıydı.
Sonra birden yüzüme doğan güneşle uyandığımı hatırladım. "Yüzüğüm." Dedim fısıldayarak. Ve refleks olarak elime baktım. Yüzük oradaydı.
Yavaşça doğruldum. Çıplak ayaklarım halıya bastı. Oysa ben soğuk taş bekliyordum. O kadar süre soğuk ve pis bir yerde kalınca bu yaşamı unutmuştum.
Fazlasıyla küçük adımlar atarak odanın içinde dolaştım. Gerçekten çok büyüktü.
Dolabın önünde durduğumda gözüme ilk çarpan şey, dolabın kulbuna asılı olan mavi elbiseydi. Elbise de en az bu oda kadar harikaydı. En son zamanlarda hatırladığım elbiselerden bir az daha parlak ve ihtişamlıydı.
Elbiseyi incelemek için elime aldığımda içinden küçük bir kağıt parçası düştü.
Elbise yanımda duran tabureye bırakıp kağıdı elime aldım. İkiye katlanmış kağıdı açıp inci gibi yazıyı okumaya başladım. Hiç şüphesiz Klaus'un yazısıydı bu.
TEMİZLEN VE BU ELBİSEYİ GİY KRALİÇE. KAPINDAKİ HİZMETÇİN SENİ BANA GETİRECEK. NEW ORLEANS KRALİÇESİNİ BEKLİYOR.
Nota tam olarak anlam veremesem de banyo olduğunu tahmin ettiğim kapıdan içeri girdim. Ve orası gerçekten banyoydu.
New Orleans'da neresiydi? Biz orada mıydık? Ve kraliçe derken sadece mecaz mı kullanmıştı?
Beyaz, mermer küveti sıcak suyla doldurdum. Üzerimdeki, yırtık, pis ve eski elbiseden kurtulup tenimin sıcak suyla buluşmasına izin verdim
Tenim ilk önce yandı ama sonra rahatlamaya başladım. Banyo yapmanın huzur vereceğini hiç düşünmemiştim daha önce. Saçlarımdaki ve tenimdeki tüm pisliğin temiz suyu kirletmesini bekledim.
Bu arık bana çok yabancı bir şey gibi geliyordu. Banyo yapmak yani. Acaba kaç yıldır oradaydım ki ben bu hala gelmiştim? Gerçek yaşamdan soyutlanıp, yenisini gerçek hayat olarak kabul etmiştim.
Bana çok kısa gelen ama aslında uzun olan bir süreden sonra banyodan çıktım. Bembeyaz bir havluya sarıldım ve geride bıraktığım küvete baktım. Şeffaf ve temiz su siyah dönmüştü. Aynaya baktım. Benim siyaha dönmeye yüz tutumuş derim ise atık kendi rengindeydi. Saçlarım kabarık değildi.
Neredeyse eski halime döndüğümü söyleyebilirdim. Ama hal bitkin gözüküyordum. Göz altlarım çökmüş ve zayıflamıştım.
Bileklerimi kendime doğru çekip baktım. Derin yaralar yok olmuştu.
Banyodan çıkıp odaya döndüm. İyice kurulandıktan sonra havluyu yatağımın üstüne bırakıp taburede ki mavi elbiseyi aldım ve üstüme giydim.
Klaus notta bir hizmetçim olduğunu yazmıştı. Muhtemelen havluyu ve eski elbiseyi toplar, siyaha dönmüş suyu boşaltırdı. O yüzden bunlarla hiç ilgilenmedim.
Sadece, makyaj masası gibi görünen yere gidip aynanın karşısına oturdum. Kurumuş ve tekrar küçük buklelerini oluşturmuş saçlarımı dağınık topuz yaptım. Ardından yüzüme bir az pudra sürdüm.
Makyaj malzemesi olduğunu tahmin ettiğim bir kaç şey vardı. Ama ne olduklarını bilmediğim için onlara dokunmadım. Ayağa kalkıp dışarı çıktım.
Kapıda beni genç bir kız bekliyordu. Beni görünce "Bu taraftan efendim." Dedi donuk bir sesle. Etki altına alınmıştı. Hiç konuşmadan onu takip ettim.
Bu sırada fazlasıyla büyük bir şatoda olduğumuzu anlamıştım. Kahvaltı odasına gelene kadar en az yarım saat dolaşmıştık çünkü.
Hizmetçi kız büyük kapıyı iki kez tıklattı ve önünden çekildi. İki adam ağır olduğunu tahmin ettiğim kapıyı yavaşça açtığında. Kocaman bir masa gördüm. Tamamı kahvaltılıklarla donatılmıştı. Ucunda ise Klaus oturuyordu. Bir yanı boştu. Diğer yanında Elijah, Elijah'ın yanında ise Rebekah vardı. Rebekah'nın Karşısında ise Marcellus oturuyordu. Küçük adımlarla masanın ucuna yürüdüm.
Yapmacık bir şekilde öksürdüğümde tüm gözler bana çevrildi. Rebekah ve Elijah'ın yüzünde şaşkın bir ifade oluştu.
İkisi de hızlıca ayağa kalkarken Rebekah titrek bir sesle "Caroline... Buradasın." Dedi. Gözleri dolmuştu. Keşke onun duygularına karşılık verebilseydim. Ama onu doğru düzgün hatırlamıyordum bile.
"Buradayım." Dedim duygusuz bir sesle. Klaus ise ellerini çenesinde birleştirmiş dirseklerini masaya koymuş beni izliyordu.
Yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştirip "Biz de seni bekliyorduk Caroline. Aile yemeğimiz artık başlayabilir." Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE (Klaroline)
FanfictionAsırlar boyu süren, dur durak bilmeyen, kanlı bir aşk hikayesi... KLAROLİNE